Paylaşım TarihiEkim 31, 2022
Endüstriyel bir ürünün ortaya çıkarılmasında kullanılan bileşenler hammadde olarak tanımlanır. Her hammaddenin kendine göre özel bir kullanım alanı, ülkeler ve sektörler için ise ekonomik ve stratejik önemi bulunur. Teknolojide kullanılan, tedarik risklerine tabi olan ve kolay ikamesi bulunmayan hammaddeler ise kritik hammaddeler olarak adlandırılır. Madencilik faaliyetleri yoluyla doğadan elde edilmeleri ve maden zenginleştirme süreçlerine tabi tutulmaları nedeniyle kritik hammaddelerin bulunması, çıkarılması ve işlenmesinde güçlükler yaşanabilir.
Avrupa Birliği yeni büyüme stratejisi olan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile; Avrupa kıtasının 2050’de iklim nötr olmasını hedeflerken elektrifikasyon ve enerji tedarik kaynaklarında çeşitliliği sağlayacak çalışmalara öncelik vermeyi planlamaktadır. Bu çalışmalar dolayısıyla kritik hammadde ihtiyacında büyük artış olacağı beklenmektedir.
2020 yılında Avrupa Birliği Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Centre)’nin yayınladığı, 2030 ve 2050 için iklim nötr senaryolarını hammadde talebine çeviren öngörü çalışmasında; yenilenebilir enerji, e-mobilite, savunma ve havacılık sektörlerinde kullanılan kritik hammaddelerin tedarik riskleri analiz edilmiştir. Rapor, elektrikli araçlar ve piller için tüm AB ekonomisine sağlanan mevcut arza kıyasla 2030’da 18 kat daha fazla lityum ve 5 kat daha fazla kobalta, 2050’de ise neredeyse 60 kat daha fazla lityum ve 15 kat daha fazla kobalta ihtiyaç olacağını işaret etmiştir. Elektrikli araçlar, robotlar ve rüzgâr jeneratörlerinde bulunan kalıcı mıknatısların üretiminde kullanılan nadir toprak elementlerine olan talebin artışına da rapor içerisinde değinilmiştir.1
Yenilenebilir enerjiye olan talep artmaya devam ettikçe, kritik hammaddeleri üreten madencilik sektörü de yenilenebilir bir geleceğin önemli bir parçası olmaya devam edecektir. Öngörülen ihtiyacı karşılamak için maden sektörünün tedarik ağını genişletmesi ve yeni maden sahaları açılması beklenmektedir.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) bu yıl yayınladığı bir raporda yenilenebilir enerjinin kesintili doğasından bahisle ilerleyen dönemlerde büyük enerji depolama ünitelerinin gerekeceğini vurgulamıştır. Buna ilave olarak, Avrupa Birliği’nin öngörülerini destekleyen IEA raporunda; küresel net karbon emisyonu hedeflerini karşılamak için 2030 yılına kadar akümülatörlerde yoğun olarak kullanılacak ihtiyacı karşılamak üzere 50 lityum, 60 nikel ve 17 kobalt maden sahası/tesisi daha inşa edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.2
Örneğin; mevcut üretim teknikleri ile beş mega-watt’lık tek bir rüzgar türbini, bir ton neodimyum ve disprosiyum alaşımı gerektirmektedir. Rüzgar enerjisi için gelecek tahminleri göz önüne alındığında, rüzgar jeneratörlerinde bulunan kalıcı mıknatısların üretimi için gereken kritik hammaddelere yönelik küresel talebin, önümüzdeki on yıl içinde 2,1 kat artacağı tahmin ediliyor. Benzer şekilde; kurulu bir rüzgar türbininde, jeneratörde, transformatörlerde ve kablolarda kullanılan bakır içeriği mega-watt başına yaklaşık 4,5 ton olarak kabul edilmektedir. 2028 yılına kadar küresel rüzgar piyasasının yılda ortalama 450 kiloton olan bakır ihtiyacının 600 kilotona çıkacağı tahmin edilmektedir.
IEA’ya göre yenilenebilir enerji teknolojisi, fosil yakıt temelli rakiplerine göre çok daha fazla maden kullanımına ihtiyaç duymaktadır. Elektrikli bir araba benzinli bir arabadan 5 kat daha fazla madene ihtiyaç duyarken, kıyı tipi bir rüzgâr türbini doğal gaz yakıtlı bir termik santralden 8 kat daha fazla madene ihtiyaç duymaktadır.3
Madencilik sektörü, genel olarak “temiz ve yeşil” olarak değerlendirilen bir sektör değildir. Bununla beraber, sürdürülebilir enerji ve küresel tedarik zinciri hakkındaki tartışmaların da gösterdiği üzere, yenilenebilir enerjiye dayalı bir planın hayata geçirilebilmesi için gerekli hammaddeleri sağlayan (ve bundan sonra da sağlayacak olan) madencilik sektörüne büyük ölçüde bir bağımlılık mevcuttur. Diğer yandan, sektörün daha sürdürülebilir olma yönünde bir değişim içine girdiğini varsaymak da mümkündür. Büyük hissedarların fosil yakıtları terk etme baskısı ile hareket eden birçok maden şirketi, temiz enerjinin geleceğinde oynayacakları rolü yeniden tasarlamaya başlamıştır.4
Madencilik ve yenilenebilir enerji sektörlerinin simbiyotik ilişkiye sahip olması gerektiği çok açıktır. Yenilenebilir enerji sektörü, net sıfır karbona giden yolda çıkarılacak hammaddelere ihtiyaç duymaktadır. Benzer şekilde, madencilik sektörü de devamlılığını sağlamak için yenilenebilir enerjiye giderek daha fazla bağlı olacaktır.
Madenciliğin ayakta kalabilmesi için sürdürülebilirlik stratejilerine öncelik verilmesi önem taşımaktadır. Devlet kurumları halihazırda madencilik şirketlerinin çevresel, sosyal ve yönetişimsel (ÇSY) prensiplere uymasını zorunlu kılan düzenlemeleri birbiri peşi sıra yayınlarken, bankalar ve yatırımcılar da portföylerini analiz ederek ÇSY performanslarını korumak için maden şirketleri üzerinde baskı kurmaktadır. Hiç şüphesiz, yatırımcıların ve finansal kurumların da çözümün bir parçası olması gerekmektedir.
Mevzuat uyumu ve finansman gereksinimleri nedeniyle ÇSY taahhütlerinde bulunmak ve buna yönelik adımlar atmak, piyasada bir tutum değişikliği yaratmak için tek başına yeterli değildir. Sektörün karşılaştığı bir diğer ciddi zorluk, yüksek karbon emisyonları nedeniyle madenciliğin iklim değişikliği üzerindeki etkisinin yüksek olmasıdır. Madencilik, enerji yoğun bir endüstridir ve artan hammadde gereksinimleri nedeniyle sektördeki enerji talebinin 2035 yılına kadar %30 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Bu yüzden madencilik şirketlerinin faaliyetlerini yenilenebilir kaynaklar kullanarak yürütmeyi hedeflemeleri önemli bir aşamayı temsil etmektedir.5-6
SÜRDÜRÜLEBİLİR MADENCİLİK PRENSİPLERİNİN EN KÖKLÜ ÖRNEĞİ : ICMM MADENCİLİK İLKELERİ
1998 yılında dünyadaki en büyük 9 madencilik firması tarafından başlatılan Küresel Madencilik Girişimi (GMI), sürdürülebilirliği sağlayacak sektörel bir dernek kurarak madencilik endüstrisinin karşı karşıya kaldığı temel sorunların bağımsız analizini yapmayı ve madencilik, metaller ve sürdürülebilir kalkınma konulu bir konferans düzenlemeyi amaçlamıştır. Bu girişim, 2001 yılında kurulan Uluslararası Madencilik ve Metal Konseyi (ICMM) oluşumuna yol göstermiştir.7
Güvenli, adil ve sürdürülebilir bir madencilik sektörü için çalışan uluslararası bir organizasyon olan ICMM, 26 madencilik şirketi ile 30’dan fazla derneği bir araya getirerek çevresel ve sosyal performansı güçlendirmeyi hedeflemekte, topluluk ilişkilerini geliştirme, insan hakları, yerel topluluklar ve yeniden yerleştirme konularına odaklanmaktadır. ICMM üyeliği, ICMM’in 2015 yılında güncellenen 10 Prensibi’ne bağlı olmayı gerektirmektedir. Bu prensipler aşağıda sayılmaktadır.
Prensip 1: Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için etik iş uygulamaları, kurumsal yönetim için etkili sistemlerin ve şeffaflığın sağlanması,
Prensip 2: Sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal strateji ve karar verme süreçlerine entegrasyonu,
Prensip 3: Faaliyetlerden etkilenen çalışanların ve toplulukların insan haklarına, menfaatlerine, kültürlerine, geleneklerine ve değerlerine saygı gösterilmesi,
Prensip 4: Etkili ve bilimsel risk yönetim stratejileri geliştirilmesi ve paydaşların risk algılarının hesaba katılması,
Prensip 5: İş sağlığı ve güvenliği performansında sıfır zarar hedefiyle sürekli iyileştirmenin sağlanması,
Prensip 6: Su yönetimi, enerji kullanımı ve iklim değişikliği gibi çevresel konularda sürekli gelişmelerin takip edilmesi,
Prensip 7: Biyolojik çeşitliliğin korunması ve arazi kullanım planlamasında entegre yaklaşımlara katkıda bulunulması,
Prensip 8: Sorumlu ürün tasarımı, kullanımı, geri kazanımı, geri dönüşümü ve bertarafı için bilgi temelli sistemlerin kolaylaştırılması ve desteklenmesi,
Prensip 9: Sosyal performansın sürekli iyileştirilmesi ve ev sahibi toplumların sosyal, ekonomik ve kurumsal gelişmesine katkıda bulunulması,
Prensip 10: Sürdürülebilir kalkınmanın zorlukları ve fırsatları ile ilgili olarak kilit paydaşların süreçlere açık, şeffaf ve proaktif katılımlarının sağlanması, ilerleme ve performansların etkili bir şekilde raporlanması ve bağımsız olarak doğrulanması.
ICMM’nin Madencilik İlkeleri, sayılan 10 Prensibin altında 39 “performans beklentisi” aracılığıyla üye şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim gereksinimlerini tanımlamaktadır. Madencilik İlkeleri’nin uygulanması, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve iklim değişikliğine ilişkin Paris Anlaşması’nın küresel hedeflerine yönelik ilerlemeyi destekleyecektir. ICMM’nin Madencilik İlkeleri, performans beklentilerinin saha düzeyinde sağlam doğrulamasını ve kurumsal sürdürülebilirlik raporlarının güvenilir güvencesini bir araya getirmekte, toplumu ilgilendiren sorunları etkin bir şekilde yönetmek için olumsuz etkileri en aza indirmekte, üretimin gerçekleştirildiği bölgelerde ev sahibi topluluklara yönelik faydaları en üst düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır.8
ICMM Madencilik İlkeleri, tüm maden sahalarının topluma ve çevreye sorumlu-duyarlı olarak işletilebileceği yöntemlerin de mümkün olduğunu vurgulamaktadır. ICMM Prensipleri ile uluslararası kalkınma finansmanı kuruluşlarının belirlediği performans standartlarının (IFC, EBRD vb.) konu başlıkları temelde birbiri ile örtüşmektedir.
Sürdürülebilir madencilik ilkelerinin benimsenmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, uluslararası madencilik sektöründeki gelişmelerin yakından takip edilmesi, sektörde sürekli iyileşmenin sağlanabilmesi için madencilikle ilgili tecrübelerin paylaşıldığı platformların artırılmasında fayda vardır. Bu konuda ülkemizde bulunan en eski maden derneklerinden Türkiye Madenciler Derneği (TMD)’nin dört temel ilke belirleyerek (sağlık ve güvenlik, doğa ve ekosistem, sosyal diyalog ve yerel kalkınma ile iş etiği ve şeffaflık) çalışmalara başladığı kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu yöndeki çalışmaların çeşitlendirilmesi, Türkiye’deki madencilik sektörünün daha yüksek sürdürülebilirlik standartlarıyla buluşmasını kolaylaştıracaktır.9
Dipnotlar:
1) https://rmis.jrc.ec.europa.eu/uploads/CRMs_for_Strategic_Technologies_and_Sectors_in_the_EU_2020.pdf
2) https://www.mining.com/hundreds-of-new-mines-required-to-meet-2030-battery-metals-demand-iea-report/
3) https://www.bloomberght.com/madenler-yenilenebilir-enerjinin-lokomotifi-2254911
4) https://www.yeraltihaber.com/makale/temiz-enerjinin-geleceginde-madenciligin-rolu-ve-gozde-madenler-11
5) https://www.wfw.com/articles/the-mining-industry-an-essential-part-of-a-renewable-future/
6) https://www.wfw.com/articles/mining-renewable-energy-a-greener-way-forward/
7) Ayça Tufan, Madencilikte Sosyal Onay Kavramının Örnekler Üzerinden Değerlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği Yüksek Lisans Tezi, 2018 https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/474034/yokAcikBilim_10194809.pdf?sequence=-1&isAllowed=y
8) https://www.icmm.com/en-gb/our-principles
9) https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiyede-sorumlu-madencilik-inisiyatifi-calismalari-devam-ediyor/2693744