Paylaşım TarihiHaziran 25, 2020
Göçmenler, özellikle sosyal ve ekonomik krizler sırasında; devletlerin vatandaşlarını önceliklendiren koruma politikaları izlemesi, bazı yasal haklardan mahrum kalma ve ötekileştirme gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Bir sağlık krizi ile başlayıp günden güne sosyal ve ekonomik bir krize dönüşen Covid-19 salgın süreci de göçmenleri olumsuz yönde etkilemiştir.
Salgının en derinden etkilediği göçmen gruplarından birisi sezonluk ve kalıcı göçmen işçilerdir. Salgınla birlikte uygulanan karantina, seyahat yasakları ve sosyal mesafe önlemleri, ayrıca dış ve iç ticarete getirilen sınırlamalar, ekonomik faaliyetleri durma noktasına getirmiştir. Ekonomideki durgunluk ve daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan iş kayıplarının göçmen işçileri daha fazla etkilemesi beklenmektedir. Çalışmak için ülkedeki farklı bir şehre ya da başka bir ülkeye göçmüş olan kişilerin, işlerini kaybetmelerinin ardından göçtükleri yerde hayatlarını daha fazla devam ettiremeyecek duruma geldikleri dünyanın farklı kesimlerinde görülmeye başlanmıştır. İşlerini kaybeden göçmen işçilerin başlattığı “geri göç hareketi”, tren ve otobüsler gibi toplu taşıma araçlarının virüsün yayılmasını önlemek amacıyla hizmetlerini durdurmasıyla oldukça zor şartlar altında gerçekleşmiştir. Göçmen işçiler ve salgının iş süreçlerinde yarattığı problemlerle ilgili madalyonun diğer bir yüzünde ise seyahat önlemleri nedeniyle çalıştıkları bölgeye erişemeyen işçiler bulunmaktadır. Özellikle küresel gıda arzının milyonlarca göçmen işçiye bağlı olduğu göz önüne alındığında gıda güvenliği tehlikesi de ortaya çıkmaktadır.
Salgının göçmen işçiler özelinde oluşturduğu riskler yalnızca iş kaybı ile sınırlı kalmamaktadır. İşlerine devam eden göçmenler, çalışma ve yaşama şartlarına bağlı olarak virüsün etkilerine açık haldedirler. İşçilerin dünyanın pek çok bölgesinde hijyen şartlarının yetersiz olduğu kalabalık işçi kamplarında konaklıyor olmaları bu durumun temel nedenidir.
Göçmen işçilerden farklı olarak bir ekonomik kaygıyla değil zorunluluklar dolayısıyla yaşadıkları yeri terk eden göçmenler olan mülteciler de çoğunlukla göçmen işçilere benzer şekilde yetersiz hijyen koşullarına sahip ve kalabalık, dolayısıyla da virüsün yayılmasına imkan veren alanlarda yaşamaktadırlar. Bazı mülteci gruplarının göçleri ise henüz güvenli bir noktaya erişme imkânı dahi bulamadan salgın nedeniyle engellenmiştir, zira virüsün ülkelerinde yayılmasının önüne geçmek isteyen pek çok hükümet, sığınma ve göç işlemlerini dondurmuştur.
Mülteci ya da işçi kampları gibi düzenli göçmen konaklama bölgelerinde bulunan göçmenlere ek olarak, göz ardı edilmemesi gereken bir başka göçmen grubu da düzensiz göçmenlerdir. Birçok ülkenin virüsün yayılmasını önlemek için uluslararası insan hareketliliğini durdurmaya karar vermesiyle, ev sahibi ülkeden uzaklaştırılmalarına karar verilen düzensiz göçmenler gözaltı merkezlerinde tutulmak zorunda kalmışlardır. Bu merkezlerin koşulları ise uluslararası camiada yankı bulduğu üzere kapasite üstü kalabalıklığı, sağlık hizmetlerine erişimin yetersizliği ve hijyen koşullarının zayıflığı ile bilinmektedir.
Özetle, salgınla mücadele sürecinde yürütülen uygulamalar ve alınan tedbirlerde göçmenlerin göz ardı edilmemesi hayati önem taşımaktadır. Göçmen işçiler için hayata geçirilebilecek ekonomik etki azaltma tedbirleri sayesinde bu kişilere güvenli bir alan sağlanması mümkündür. Esasen sağlık krizinin derinleşmemesi için bu tür tedbirlerin alınması elzemdir. Mültecilerin yaşama alanlarında ise gerekli sağlık ve hijyen koşullarının sağlandığından emin olunmalıdır. Ayrıca kriz döneminde toplum içerisinde yabancı düşmanlığı ve göçmenlere karşı ayrımcılık davranışlarının ortaya çıkma ihtimalinin olduğu göz önüne alınmalı ve bu konuda da tedbirler geliştirilmelidir.