Paylaşım TarihiHaziran 24, 2020
Fırsat eşitsizliği; bireylerin cinsiyetleri, etnik kökenleri, doğum yerleri, ailelerinin geçmişi gibi doğuştan gelen özelliklerinin onların sosyal statülerini, aldıkları eğitimi, yaptıkları işi ve kazançlarını ciddi ölçüde etkilemesidir. Fırsat eşitsizliği, gelir ve servet eşitsizliğinin sürekli biçimde artmasına yol açarak toplumun uzun dönemdeki ekonomik büyümesini olumsuz yönde etkilerken aynı zamanda eşitsizliğe maruz kalan bireylerin kırılganlıklarını artırmaktadır.
Gündelik rutinleri içerisinde halihazırda güvenli ve sağlıklı bir yaşam sürmekte zorlanan kırılgan bireylerin yaşam şartları felâket durumlarında, toplumun diğer kesimlerine kıyasla daha fazla zorlaşmaktadır. Bu felaket durumlarından birisi olan Covid-19 salgını her ülkeyi ve toplumun her kesimini etkiliyor olsa da fırsat eşitsizliğine maruziyetleri dolayısıyla kırılgan hale gelen bireyler, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin etkisinin artmasıyla kriz sürecinde daha fazla zarar görmektedir.
Kırılgan bireylerin Covid-19 sürecinden daha fazla etkilenmesinin arkasında yatan ilk neden, bu bireylerin salgın sürecinde enfekte olma riskinin görece daha yüksek olmasıdır. Bunun temel sebebi ise kırılgan kesimlerin suya ve hijyene erişimde ve “evde kal” çağrılarına uymakta zorluklar yaşamasıdır. Zira veriler özellikle gelişmekte olan ülkelerde suya erişiminin kısıtlığı olduğunu göstermekte, dezavantajlı bireylerin çoğunlukla uzaktan çalışmanın mümkün olmadığı ve sosyal güvencesi bulunmayan işlerde çalıştığına işaret etmektedir.
Kırılgan bireylerin Covid-19 sürecinden daha fazla hasar görmelerinin bir diğer nedeni ise bu bireylerin enfekte olmaları durumunda toplumun diğer kesimlerine kıyasla hastalıkla daha ağır şartlar altında mücadele etmek zorunda kalmalarıdır. Bu şartları yaratan temel sorun fırsat eşitsizliği kaynaklı sağlık durumundaki eşitsizliktir. Sağlık durumundaki eşitsizlik terimi, özünde kişilerin genel iyi olma halleri arasındaki farkları nitelemek için kullanılmaktadır. Ancak sıklıkla kişilerin alabildikleri sağlık hizmetleri ve sağlıklı olabilmek için sahip oldukları fırsatlar da bu terimin kapsamı içinde ele alınmaktadır. Bu nedenle sağlık durumundaki eşitsizlik kavramı değerlendirilirken tahmin edilen yaşam süresi, kronik hastalık durumları, sağlık durumunu etkileyen davranışsal durumlar (örneğin sigara kullanımı) gibi faktörlerin yanında tedaviye ulaşılabilirlik ve elde edilebilen tedavinin kalitesi göz önünde bulundurulmaktadır. Buradan hareketle fırsat eşitsizliğinin sağlık eşitsizliğini iki yolla beslediğini söylemek mümkündür. Bunlardan ilki, kırılgan durumdaki kişilerin yaşam koşulları dolayısıyla (yetersiz beslenme, stres vb.) kronik hastalıklara ve daha düşük tahmini yaşam sürelerine sahip olmalarıdır. İkincisi ise, kırılgan grupların kaliteli sağlık hizmetine erişimde sıkıntılar yaşamalarıdır.
Ekonomik kırılganlıklarının da etkisiyle halihazırda kronik rahatsızlıklarla mücadele eden ve yeterli sağlık hizmetlerine erişemeyenlere ek olarak, salgın sürecinden olumsuz etkilenen ve göz ardı edilmemesi gereken bir grup daha bulunmaktadır: engelliler. Engelli bireyler, toplumun gündelik işleyişi sırasında halihazırda hizmet ve kaynaklara erişim, erişilebilirlik gibi konularda sıkıntı yaşamaktadır. Bu bireyler salgın sürecinden engeli olmayan herhangi bir bireye kıyasla daha fazla etkilenmektedir. Zira temel ihtiyaçlarını gidermek kapsamında diğer insanlara muhtaç olan engelli bireyler için sosyal mesafe şansı oldukça düşüktür. Virüsten korunma, semptomların fark edilmesi gibi konularda yapılan işitsel ve görsel medya uyarılarına engelleri dolayısıyla erişimde zorlanan bireyler de mevcuttur. Fırsat eşitsizliği nedeniyle toplumda normal şartlar altında dahi yüksek kırılganlıkları olan engelli bireylerin salgın sürecinde hastalıktan çok daha fazla etkilenmeleri olasıdır.
Tüm bu durumlar göz önüne alındığında, salgın öncesi dünyanın önemli sorunlarından biri olan fırsat eşitsizliğinin olağanüstü durumlarda ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurabileceği salgın sürecinde daha iyi anlaşılmıştır. Salgına bu pencereden bakıldığında, süreçten daha fazla etkilenen kişilerin kırılganlıklarının hem süreç boyunca hem de süreç sonrasında azaltılmasına yönelik adımlar atılmasının ne kadar önemli olduğu açıkça anlaşılmaktadır.