Paylaşım TarihiHaziran 18, 2020
Halk sağlığı üzerinde derin etkiler bırakan Covid-19 salgınının ülke ekonomileri ve işgücü piyasası üzerindeki etkisi de yıkıcı güçtedir. Çalışanlar, işverenler ve devletler bir yandan salgın koşullarına uyum sağlarken, bir yandan da insana yakışır işleri muhafaza edebilmek için çözüm yolları aramaktadır.
Küresel düzeyde son dönemde gözlenen toplu işten çıkarmalar, işyeri kapatmaları ve çalışma koşullarında yaşanan değişimler, insana yakışır iş kapsamında çözüm bekleyen sorunları da gündeme getirmiştir.
Salgın sonrasında insana yakışır iş konularına odaklanan çalışmalara bakıldığında, çalışma koşullarını kapsam ve ihtiyaçlarına göre farklı boyutlarıyla ele alan ve farklı göstergeler üzerinden irdeleyen çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmalar genel olarak kazançlar ve yan haklar, çalışma saatleri, işyeri güvenliği, çalışma koşulları, sosyal güvence, eşitlik ve adalet boyutlarına odaklanmış; iş ve sosyal yaşam dengesi, eğitim, beceri gelişimi gibi konuları daha arka plana itmiştir.
ILO’nun “Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm: Eğilimler 2019”1 raporunda insana yakışır iş konusunda yetersiz kapasiteye dikkat çekilmekte, “Düşük kaliteli istihdam, küresel işgücü piyasalarının başlıca sorunu olmaya devam ederken milyonlarca insan yetersiz çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalmıştır” vurgusu yapılmaktadır.
ILO’nun raporunda özellikle altı çizilen bu durum, salgın sürecinde de birçok çalışanın zor şartlar içinde bulunduğunu gözler önüne sermiştir. Gerek sektörlerin aciliyet ve zorunlulukları gerekse bazı işverenlerin tutumları sebebiyle birçok işçi, salgına rağmen uygun olmayan çalışma koşullarında gece gündüz demeden çalışmak durumunda kalmıştır.
Türkiye’de salgının ilan edilmesinin ardından zorunlu ve acil işler dışında kalan sektörler çalışmaya ara vermiş ya da uzaktan çalışma modeline geçmiştir. Ancak aralarında sağlık, gıda ve lojistik sektörlerinin de yer aldığı bazı sektörlerde normal çalışma düzenlerinin de üzerinde bir performans ile çalışma hayatı devam etmiştir.
DİSK’in Nisan ayında 12 gün arayla sunduğu farklı 2 raporda DİSK üyesi işçilerdeki Covid-19 pozitif vaka sayısının ilk raporda 234 iken ikinci raporda 535’e ulaşması, çalışmaya devam eden işçilerin en azından bir kısmının uygun olmayan koşullarda çalışmak zorunda kaldıklarını göstermiştir.2 Benzer şekilde çalışma koşullarının uygunsuzluğuna dikkat çeken raporlarda; aynı ekipman ve nesnelerin kullanılması, temas edilen kişilerin fazlalığı, kamusal temas gerektiren pozisyonda çalışma, Covid-19 hastalarının bulunduğu yerde çalışma, gerekli miktarda jel ve maskenin bulunmaması, hastalığa karşı korunaksız çalışanlara izin verilmesi, iş arkadaşı hastalanmasına rağmen çevresi için karantina önlemi alınmaması, toplu taşımaya alternatif sağlanmaması gibi faktörler nedeniyle işyerlerinde salgının bulaşma potansiyelinin arttığı ve durumun kontrol altına alınamadığı belirtilmiştir.
En tartışmalı konulardan biri olan uzaktan çalışma modeli, salgın sürecinde birçok işveren tarafından uygulamaya konulmuş ve beraberinde başka birçok tartışmayı da gündeme taşımıştır. Özellikle çalışma saatleri ve ebeveyn hakları gibi konular üzerinden şekillenen bu tartışmalar salgınla birlikte çalışan hak ihlallerinin sadece çalışma ortamı odaklı olmadığına bir kez daha dikkat çekmiştir.
Ülkemizin de içinde yer aldığı birçok ülkede çalışma koşullarına yönelik tedbirler alınmış ve rehber dokümanlar devletler tarafından işverenlerin bilgisine sunulmuş olsa da sektörlerdeki altyapısal sorunlar nedeniyle alınan önlemler ancak sınırlı alanlarda etkili olmuştur.
Özellikle teknolojik olgunluk seviyesi yüksek, acil durum iş planı ve süreç yönetimi konularında hazır durumda olan şirketler süreci başarılı şekilde karşılamış ve bu anlamda kabiliyetlerini ortaya koymuşlardır. Aytun ve Özgüzel tarafından Türkiye için yapılan bir çalışmaya göre dört yıllık üniversite mezunu ve üstü eğitim düzeyine sahip çalışanı olan şirketler işlerinin ortalama %50’sini evden yürütebilirken, bu oran daha düşük eğitimli çalışanlarda %17’ye düşmektedir.3 Evden çalışma konusunda altyapısal ve teknik koşullar dışında işin uzaktan yapılabilirliği ve sektörün uygunluğu da önemli bir etkendir. Bu kapsamda, her ne kadar önemli adımlar atılmış olsa da Türkiye gibi imalat sanayii güçlü ülkelerde bu oranın belli bir bandın üzerine çıkamaması güçlü ihtimaldir.
İşsizlikle mücadele kapsamında etkili tedbirler ülkeler tarafından devreye alınmış olmakla birlikte şirketler tarafından uygulanan ücretsiz izin, kayıtdışı çalışma gibi yaklaşımlar istihdam performansını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle kadınların ve gençlerin yara aldığı bu süreci en az hasarla geride bırakmak için sadece devletlerin çabası yeterli olmayacaktır; sosyal sorumluluk yaklaşımıyla kurumların ve hatta bireylerin de bu sürece katkı vermesi gerekmektedir. Aksi takdirde salgının kontrol altına alınamadığı ülkelerde milyonlarca işçinin işsiz kalması, bu işçiler için refah ve güvenlik sorunlarının ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Salgın sürecini insan yakışır iş kapsamındaki ihtiyaçların analizi için bir kaldıraç olarak değerlendirebilmek, ancak toplumsal ve bireysel bilincin artırılması ve sorumlukların benimsenmesi ile mümkündür. Bu itibarla, insana yakışır iş kavramının daha çok ve daha sık tartışılmasında sayısız yararlar vardır.
Dipnotlar:
1 ILO Ankara; “Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm – Eğilimler 2019”, 13.02.2019.
2 DİSK, DİSK üyeleri arasında salgının etkileri: COVID-19 DİSK Raporu. http://disk.org.tr/2020/04/disk-uyeleri-arasinda-salginin-etkileri-covid-19-disk-raporu/
3 Aytun, Uğur ve Özgüzel, Cem; “Türkiye’nin Evden Çalışması Mümkün mü?”, Sarkaç, 12.04.2020