Paylaşım TarihiŞubat 20, 2023
Oxford Üniversitesi Çevresel Değişim Enstitüsü’nden İngiliz iktisatçı Kate Raworth, tüm insanların ve yaşayan gezegenin ihtiyaçlarını karşılama hedefini görselleştirmek için “Donut Ekonomi Modeli”ni yaratmıştır. Raworth, modelini anlaşılır kılmak için yağı ve şekeri bol bir Amerikan tatlı çöreği olan Donut’ın görselini esas almıştır.
Raworth’un kavramsallaştırma sistematiği içinde Donut’ın iç halkası, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA’lar) göndermeyle söylemek gerekirse, herkesin gıda, temiz su ve barınma dahil olmak üzere asgari yaşam standartlarını sembolize etmektedir. Raworth’un modeli, bu temel ihtiyaçların karşılanamayacağı Donut merkezine hiç kimsenin düşmemesi gerektiğini belirtmektedir. Donut’ın dış halkası ise yaygın biyoçeşitlilik kaybı, hava kirliliği ve insanlığın yok olmasına yol açabilecek iklim felaketi gibi sorunları, bu yönüyle de dünyamızın çevresel sınırlarını ve taşıma kapasitesini temsil etmektedir.
Modelde belirtilen iki halka arasındaki kesit ise hem sosyal olarak adil hem de ekolojik olarak güvenli bir şekilde insanlığın gelişebileceği bölgedir.
Raworth, modelini tanımlarken 7 alt başlıktan faydalanmıştır:
1. Hedefi Değiştirin – GSYİH’dan Donut’a
2. Büyük Resmi Görün – Bağımsız pazardan gömülü ekonomiye
3. İnsan Doğasını Besleyin – Rasyonel ekonomik insandan sosyal olarak uyumlu insanlara
4. Sistemleri Anlayın – Mekanik dengeden dinamik karmaşıklığa
5. Bölüştürmek İçin Tasarlayın – Büyüme dengelenmesinden planlanmış dengelenmeye
6. Yenilemek İçin Yaratın – Orantısız yenilenmeden planlanmış yenilenmeye
7. Büyüme Konusunda Şüpheci Olun – Büyüme bağımlılığından büyümeye karşı kuşkulu olmaya
Sürdürülebilir kalkınmayı modelinin merkezine oturtan Raworth, neo-klasik iktisadi yaklaşıma mesafeli bir tutum sergileyerek büyüme ve kalkınma kavramlarına yeni bir boyut getirmiş, gezegenin limitlerini de dikkate alarak bakış açımızı değiştirmemiz ve pratik açıdan mümkün olduğunda tercih değişiklikleri yapmamız gerektiğine dikkat çekmiştir.
Donut modeli, neo-klasik iktisat teorisinden üç noktada ayrılmaktadır.
Öncelikle, yerleşik ekonomi modeli, ev içi üretimin ve ücretsiz çalışmanın insan refahı için elzem olduğunu ve ücretli ekonomideki verimliliğin bu faaliyetlere bağlı olduğunu va’z etmektedir. Ne var ki bu kavramsallaştırmada çocuk bakımı, yemek pişirme ve temizlik gibi çoğaltıma dair işler (üremenin ve neslin devamının gerektirdiği zorunlu işler) geleneksel olarak hafife alınmış ve ekonomik politika mülahazalarından ayrı tutulmuştur. Bu kopukluk, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsizlikleri devam ettirmiş ve şiddetlendirmiştir. Donut Sürdürülebilirlik Teorisi tasarlanırken çoğaltıma dair iş ile üretken iş arasındaki ilişkinin dikkate alınması gerekmektedir.
İkincisi, Donut sistemi; ekonominin müştereklere (ortak alanlar, “commons”), yani çevresel mallar, hizmetler ve bilgi gibi ücretsiz ve açık kaynaklara bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Raworth, ekonominin çevreye gömülü (bir başka büyük iktisatçı Karl Polanyi’den ödünç aldığı tabirle “embedded”) olduğunu, sınırlı ve yenilenebilir kaynakları ortaya çıkaran ve aynı zamanda da atıklar için havuz vazifesi üstlenen bir kaynak olarak Dünya’ya bağlı bulunduğunu ifade etmektedir.
Üçüncüsü, Donut modeli, devletin ekonomik kalkınmayı teşvik etmedeki merkezi rolü ile mevcut zorluklar karşısında rolünü güçlendirmesi gerektiğini göstermektedir. Raworth, son yıllarda devletlerin temel kamu hizmetlerini yerine getirirken büyük ölçüde dış kaynaklara ve hizmet satın alımına yönelmesine rağmen, birçok refah fonksiyonunun büyük ölçüde hâlâ devletler tarafından sübvanse edildiğini veya doğrudan finanse edildiğini vurgulamaktadır. Hükümetler çoğu kez doğrudan finansman, vergi indirimi türünden mali teşvikler ve kamu-özel ortaklığında gerçekleştirilen altyapı yatırımları yoluyla, özellikle yüksek teknoloji sektörlerinde yeniliğin sağlanmasına dahil olmaktadır.
Raworth, sürekli büyümeyi sınırlayan çevresel kısıtlamalara ayrı bir parantez açmaktadır. Gezegenin mevcut kaynaklarının gerektirdiği sınırlar içinde kalınmasının hayati önemde olduğunu ifade eden Raworth, tüm sektörlerde yenilenemeyen kaynakların kullanımının kısıtlanması gerektiğine yönelik bir çağrıda bulunmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliği ve çevresel bozulmaya ilişkin en son tahminlere dayanarak, politika yapıcıların GSYİH’nın yenilenemeyen kaynaklardan mutlak olarak ayrıştırılması veya küçük/küçülen bir ekonomiye geçiş yapması arasında seçim yapmaları gerektiğine dikkat çekmektedir. Raworth, küçülme fikrine açıkça sempati duysa da, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamak için büyümenin kaçınılmaz, ancak gelişmiş ekonomilerde bunun daha az gerekli olduğunu söylemektedir. Benzer şekilde, düşük karbon ekonomisine geçişte büyümesi gereken sektörler varken, küçülmesi gereken sektörler de bulunmaktadır. Buradan hareketle Raworth, toplumsal ihtiyaçlar karşılanırken gezegenin kaynak sınırları içinde kalabilmek amacıyla bir tür seçici büyümeye ihtiyaç duyulduğunu iddia etmektedir. Ayrıca, birçok yüksek gelirli ülkenin şu ana kadar herhangi bir mutlak ayrışmayı başaramadığının ve bir miktar mutlak ayrışmanın sağlandığı durumlarda bile emisyonlarının yeterince hızlı düşmediğinin de altını çizmektedir. Bu nedenle, mutlak ayırma ile “yeterli” mutlak ayırma arasında ayrım yaparak, kaynak kullanımını gezegenin tabii sınırları içinde tutmak için ”yeterli” olan standartların belirlenmesi gerektiğini dile getirmektedir.
Raworth’un teorisinde, Donut içinde kalmamızın sağlanmasında inovasyon (yenilik), merkezi önemde bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, dönüştürücü değişime yönelik yenilik çalışmalarında son zamanlarda görülen ilgiye benzer şekilde, yeniliğin kendisi avantajlı ve otomatik olarak politika desteğine layık görülmemektedir. Raworth, daha yeşil ve daha eşitlikçi bir topluma katkıda bulunan açık kaynaklı ürünler gibi belirli inovasyon türlerini destekleme ihtiyacını da vurgulamaktadır.
Raworth’un değindiği bir başka konu da gelir ve servet eşitsizliğidir. Gelir ve servet eşitsizlikleri son otuz yılda en gelişmiş ekonomilerde artış göstermiştir. Dünyanın dört bir yanındaki çoğu araştırmacı, farklı bölgeler ve farklı modeller gösterse de, çoğunlukla küresel gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu konusunda hemfikirdirler. Sosyal kutuplaşma eğilimine karşı koymak için devletler, ilk olarak Thomas More’un “Utopia” (1516) adlı eserinde bahsedilen “evrensel temel gelir” -devletlerin gelir, istihdam durumu, sabit varlıklar ve çoğrafya koşullarını göz ardı ederek, bütün vatandaşlarına aylık veya yıllık olarak verdikleri finansal destek- fikrini uygulamaya, vergileri düşürmeye veya işçilerin becerilerini geliştirecek yatırımlar yapmaya kadar her şeyi içeren önlemler sunmaktadırlar. Raworth, bunun cesaret verici olduğunu, ancak sorunun köküne inmeyebileceğini, çünkü gerçek sıkıntının gelir eşitsizliği değil, varlık eşitsizliği olduğunu savunmaktadır. Hisse senetleri, belirli arazi türleri, eğitim ve patentler gibi varlıklara sahip olmanın veya bunlara erişimin gelir elde etmeyi ve zenginlik yaratmayı sağlayan unsurlar olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Sonuç olarak, küresel ekonomik eşitsizlikleri ele almak ve sürdürülebilir bir dünya yaratmak için Raworth, bu varlıklar üzerindeki kontrolün yeni düzenleme, vergilendirme ve yeniden politikalandırma kombinasyonu yoluyla kurgulanması gerektiğinde ısrar etmektedir.
Raworth, coğrafi eşitsizlikler açısından, 21. yüzyılda küresel anlamda karşı karşıya olduğumuz gelir eşitsizliği ve yüksek ekolojik ayak izleri gibi zorluklar için çözümün sürdürülebilir ekonomik büyüme biçimlerinden geçtiğini açıklamaktadır. Eşitsizlikle mücadele etmenin en etkili yollarından birinin, ülkeler arasındaki üretim ve tüketimdeki kaynak eşitsizliklerinin incelenmesi ve bu konuda somut adımlar atılması olduğunu vurgulayan Raworth, Donut’ın güvenli bölgesine girmek için bunun adeta bir anahtar niteliğinde olduğunu belirtmektedir. Küresel servet vergisi, küresel kurumlar vergileri gibi vergiler ve transferler, bu amaca ulaşmak için önemli önlemlerdir. Gelişmekte olan ekonomilerde uzun vadede yaşanabilecek yüksek enflasyon, yüksek işsizlik oranı, cari açık artışları gibi sorunlar da göz önüne alındığında, uygulanabilecek vergilerin yanı sıra bilgi, arazi ve teknoloji dahil olmak üzere daha geniş anlamda servet transferie de ihtiyaç duyulacaktır. İleri teknoloji gerektiren endüstrileri vergi indirimi ve/veya devlet teşvikleri ile cazip kılmak yerine, hali hazırda var olan, günlük ihtiyaçları karşılayan endüstrilere destek vermek, bu tarz gelişen ekonomilerde daha elzem bir metot olacaktır.
Donut modelinin temel yaklaşımı küreselden yerele bakış açısının aksine, gelişmiş ekonomilerde bölgeler arasındaki ve bölgeler içindeki coğrafi eşitsizliklere odaklanmaktır. Yani temel yaklaşım, bölgesel ölçekteki kalkınmaya özel olarak önem vermekten geçmektedir.
Ekonomik yönetişim açısından, Raworth ve klasikçiler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ’ler) sayısını ve çeşitliliğini artırırken ve daha fazlasını reçete ederken, refah devletinin geleneksel sorumluluklarını yeniden inşa etmenin ve çoğu durumda genişletmenin gerekli olduğu konusunda hemfikirdirler. Raworth, devletin, bireyleri gezegenin kaynak kısıtları içinde hareket ettirmek için “destekleyici aktör” rolünü üstlenmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu, çevreyi korumaya yönelik kanunları (temiz hava yasası, temiz su yasası, petrol kirliliği yasası vb.) uygulamak, piyasaları düzenlemek ve sürdürülebilir mal ve hizmetlerde erken aşamadaki inovasyonu desteklemek anlamına gelmektedir. Ayrıca bu sistem, ücretsiz açık kaynak platformları aracılığıyla bilgi kaynaklarına erişimi kolaylaştırarak vatandaşları ve diğer sakinleri kamusal tartışmalara katılma ve tabandan gelen yenilikleri geliştirme konusunda güçlendirme ihtiyacını da vurgulamaktadır.
Donut modelini, bir bütün olarak değerlendirildiğinde hem ekonomi hem de sürdürülebilirlik literatürüne yeni bir yaklaşım getirmiştir. Neo-klasik iktisat yaklaşımına nazaran daha gerçekçi ve çözüm odaklı olan Donut modeli, şehirlerde uygulanabilir olması açısından da özellikle akademik çevreler nezdinde kısa sürede kabul görmüştür. Kadın erkek eşitsizliği, ekonomik kalkınmada devletlerin rolü, sürdürülebilir bir dünya için ne yapmamız gerektiği, gelir ve servet eşitsizliği, vergi düzenlemesi gibi konularda radikal ve yeni fikirler öne süren Raworth, belki de en çarpıcı olan görüşünü “Büyümeye karşı şüpheci olun” cümlesiyle okuyucuya sunmuştur. Bu yaklaşımı, Güney Koreli ekonomist Ha-Joon Chang’ın “Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü” (Kicking Away the Ladder) adlı makalesinde de bulmak mümkündür. Chang, kapitalist ve gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere verdiği kalkınma reçetelerinin yanlış olduğunu, bu reçeteleri adım adım takip ederek uygulamaya çalışan ülkelerin merdivenlerine adeta bir tekme atarak düşürdüklerini örnekleriyle göstermiştir. Raworth, Chang’ın da yazdıklarının ışığında, ekonomik büyüme hedefli yaklaşımdan ziyade, planlı ve sürdürülebilir bir büyüme aklını temsil etmektedir.
Dipnotlar:
1) Chang, Ha-Joon. “Kicking Away the Ladder: An Unofficial History of Capitalism, Especially in Britain and the United States”. Challenge, Vol.45, No.5, Eylül-Ekim 2002, ss.63-97.
2) DEAL “Doughnut Economics Action Lab.”. Erişim: 18 Şubat 2023. https://doughnuteconomics.org/.
3) More, Thomas. “Utopia” [Baskısı yok]. Passerino. Erişim: 18 Şubat 2023. https://www.perlego.com/book/2099608/utopia-pdf.
4) Raworth, Kate. Doughnut Economics: Seven Ways to Think Like a 21st-Century Economist. London: Random House Business Books, 2017.
5) Raworth, Kate. “So You Want to Downscale the Doughnut? Here’s How: Kate Raworth.” Kate Raworth | Exploring Doughnut Economics, 14 Aralık 2020. https://www.kateraworth.com/2020/07/16/so-you-want-to-create-a-city-doughnut/ .