Escarus

“Sürdürülebilir Ulaşım: Elektrikli Araçlar Gerçekten Çevreci mi?”

Paylaşım TarihiMart 5, 2024

Son yıllarda, fosil yakıtla çalışan araçlara göre daha çevreci olduğu vurgulanan elektrikli araçların kullanımı, küresel iklim krizi ile mücadelede önemli bir alternatif olarak ön plana çıkarıldı. Genel itibarıyla elektrikli araç teknolojisinin, geleneksel araçların yaratmış olduğu çevre sorunlarına bir çözüm olabileceği düşünülüyor. Gittikçe daha çok kabul gören ve geniş kitlelerce önemsenen sürdürülebilirlik kavramı da elektrikli araçlara duyulan ilgiyi artırıyor.1 Eylül 2023’te yayımlanan RMI (Rocky Mountain Institute) raporuna göre, elektrikli araçlar 2030 yılına kadar küresel satışların %62 ila %86’sını oluşturacak ve Çin’de o zamana kadar en az %90’lık bir pazar payına ulaşacak. Raporda, politika ve düşük pil maliyetlerinin elektrikli araçların yaygın şekilde benimsenmesini artıracağı ve bunun da 2030 yılına kadar tüm büyük otomobil pazarında ve segmentinde pille çalışan araçların içten yanmalı motorlu araçlarla aynı maliyete sahip olmasına yol açacağı belirtiliyor.2 IEA (International Energy Agency) ise, küresel elektrikli otomobil stokunun 2030 yılına kadar yaklaşık 350 milyon araca ulaşacabileceğini öngörüyor. Tedarik sürecinde ortaya çıkabilecek dar boğazlar ve pil üretim ve kullanım teknolojilerinde yaşanacak gelişmeler de bu değerlendirmeyi etkileyecek.3Aynı zamanda ülkelerin, elektrik şebekelerini geliştirmeleri, yaygın şarj altyapısının kurulumunu ve elektrikli araçlara geçişi desteklemek için bir dizi diğer karmaşık zorlukları çözmeleri gerekiyor. Halihazırda Türkiye’de ve yakın coğrafya olarak Avrupa Birliği ülkelerinde elektrikli araç satış adetleri oldukça yüksek seyrediyor. 2023’te Avrupa’da otomobil satışlarının %15,09’ı elektrikli otomobillerden oluşurken, Türkiye’de ise bu rakam %6,78’e ulaştı.4 Elektrikli araçların gittikçe tercih edilir hale gelmesi, bir yandan da “Elektrikli araçlar gerçekten ifade edildiği gibi çevreci mi?” sorusunu ortaya çıkarıyor. Maliyet ve yakıt avantajı perspektifinden düşündüğümüzde, elektrikli araçların genel tüketim giderleri, içten yanmalı motorlara sahip araçlara göre çok daha düşük durumda. Başta ülkemiz olmak üzere elektrikli araçların fiyatları standart araçlara göre bir miktar daha yüksek olabiliyor. Fakat bu durum farklı ülkelerde uygulanmakta olan vergi, teşvik ve kredi olanakları ile dengelenebiliyor. İlave olarak üzerine yakıt maliyet avantajı da eklendiğinde elektrikli araçlar tüketiciler açısından daha tercih edilebilir bir konuma gelebiliyor. Elektrikli araçlar bir motor bulundurmadıkları ve genellikle rejeneratif fren sistemlerine sahip oldukları için, bunların kullanım ve bakım maliyetleri de standart araçlara göre çok daha düşük. Fakat pil faktörünü unutmamak lazım. Olası bir kullanım ömrü sonu ya da arızi durumda pil değişim maliyetleri oldukça yüksek seyrediyor. Elektrikli araçlarda yaygın olarak kullanılan başlıca pil teknolojileri; kurşun-asit, nikel kadmiyum, nikel metal hidrat ve lityum iyon pillerdir. Diğer pil teknolojilerine kıyasla lityum iyon piller; yüksek anma voltajı, yüksek enerji yoğunluğu, uzun ömür gibi önemli avantajlara sahip olmasından dolayı daha çok tercih ediliyor. Pil üretiminde ise lityum, kobalt ve nikel gibi nadir toprak elementleri ve mineralleri kullanılıyor. Bu madenlerin çıkarılması sürecinde yüksek miktarda su ve enerji tüketimi söz konusu oluyor, üstelik ekosistem üzerinde olumsuz etkiler meydana geliyor. Pilin üretiminin yanı sıra geri dönüştürülmesi aşaması da oldukça maliyetli ve zorlayıcı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Lityum iyon pillerde geri dönüşüm oranı da oldukça düşük durumda. The Guardian’a göre 2021 ile 2030 arasında 12 milyon tondan fazla atık lityum iyon pil oluşacak.5 Elektrikli araçlarda kullanılan bataryalar uzun ömürlü olacak şekilde üretilseler de, sonuçta -kaçınılmaz olarak- bunların belirli bir ömürleri var ve birçok elektrikli araç üreticisi ortalama 8 yıl batarya garantisi veriyor. Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı’nın tahmin modellemesi, modern bataryaların ılımlı sıcaklıklara sahip bölgelerde 12 ila 15 yıl (ve aşırı iklimlerde 8 ila 12 yıl) dayanabileceğini gösteriyor.6 Pillerin farklı kullanım alanlarına yönelik araştırmalar ise sürüyor. Şebekelerde ve yenilenebilir enerji kaynaklarında pillerin elektrik depolama bileşeni olarak kullanılması en çok değerlendirilen seçenek olarak öne çıkıyor. Pil üretim ve geri dönüşüm teknolojilerinde yapılacak iyileştirmeler sonucunda emisyon açısından umut verici gelişmelerin ortaya çıkabileceği ifade ediliyor. Elektrikli araçların enerji arz güvenliği açısından dolaylı bir etkiye sahip olabileceği de söyleniyor. Elektrikli araçların yollarda artması, 2030 yılına kadar günde 5 milyon varil petrol ihtiyacını ortadan kaldıracak. Bu, bugünkü küresel petrol talebinin yaklaşık %5’ine tekabül ediyor.7 Türkiye gibi birçok ülke ihtiyaç duyduğu fosil yakıtları dışarıdan ithal ediyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının payının enerji arz sepeti içindeki artışı ile birlikte ülkeler enerji arz güvenliğini güçlendirmeyi planlıyor. Petrol ürünlerine değil sadece elektriğe ihtiyaç duydukları için elektrikli araçların bu ülkeler özelinde destekleyici bir mekanizma olması mümkün görülüyor.8 Avrupa Birliği, Mart 2023’te otomobiller ve kamyonetler için yeni CO2 emisyonu performans standartlarını kabul etti. Bu standartlar, 2021 seviyelerine kıyasla 2030’dan 2034’e kadar yeni otomobiller için %55 ve yeni kamyonetler için %50 CO2 emisyonu azaltımını, 2035’ten itibaren hem yeni otomobiller hem de kamyonetler için CO2 emisyonunda %100 azaltımı gerektiriyor.9 Yenilenebilir kaynaklardan sağlanan elektrik kullanmaları durumunda elektrikli araçların, içten yanmalı motorlara sahip araçlara göre kullanıma bağlı olarak ciddi miktarda emisyon avantajı sağladığı vurgulanıyor. Enerji şirketleri tarafından gün geçtikçe daha fazla yenilenebilir enerji kullanan elektrikli araç şarj istasyonları müşterilerin kullanıma sunuluyor. Fakat tüketici alışkanlıkları incelendiğinde, araç sahiplerinin maliyet avantajlarını ön plana çıkararak ağırlıklı olarak evde şarj seçeneğini kullandığı görülüyor. Türkiye’de bu seçeneğin ön plana çıkması durumunda, şebeke elektriğinin yarısından fazlasının fosil yakıt kaynaklı olmasından dolayı, elektrikli araçların -en azından yakın vadede- diğer ülkelerdeki kadar emisyon faydası yaratmayabileceği tartışılıyor. Tam da bu yüzden kullanıcıların, karbon ayak izini düşürmek için elektrikli araçlara geçerken ihtiyaç duyulacak elektriğe ilişkin üretim sürecini de sorgulaması gerekiyor. Bir diğer önemli ve dikkatle irdelenmesi gereken soru da şu: Sektörde üretici konumunda olan kurumların faaliyetleri gerçekten sürdürülebilirlik temelinde mi şekilleniyor? Elektrikli otomobil üretiminde marka algısı çerçevesinde lider olarak ifade edilen Tesla, 2022 yılında S&P 500 ESG endeksinden “düşük karbon stratejisi eksikliği” nedeniyle çıkarılmıştı.10 Bir yıl sonrasında ilave beyanlar ile tekrardan endeks içerisinde yer almaya çalışan Tesla’nın günümüzde de sürdürülebilirlik açısından yüksek skorlara sahip olduğunu söylemek pek de mümkün değil.11 Bu durum, aslında “sıfır emisyon” vurgusunun ön plana çıktığı günümüzde üretim ve kullanım süreçlerinin geniş perspektif ile değerlendirilmesi gerekliliğini tekrardan gözler önüne seriyor. Buradaki değerlendirmeyi, sadece üreticileri değil; bayiler, satış ağları, lojistik üniteleri, kiralama şirketleri gibi değer zincirinin ilgili tüm halkalarını dahil ederek yapmak önem arz ediyor. Sonuç olarak söylemek gerekir ki elektrikli araçlar hakkında ileri sürülen ve çoğunlukla bir pazarlama klişesi haline gelen “sıfır emisyon” ve “çevreci araç” tanımlamaları gerçeği tam anlamıyla yansıtmıyor. Elektrikli araçla ilgili tedarik zincirinin en başından itibaren kullanılan enerji, hammadde ve diğer girdi bileşenlerinin çevresel etkisinin oldukça yüksek olduğunu hatırda tutmak gerekiyor. Diğer yandan, elektrikli araçların kullanım ömürleri boyunca, üretimi, şarj edilmesi ve kullanılmasıyla ilişkili toplam sera gazı emisyonlarının geleneksel araçlara göre daha düşük olabileceği de bir başka veri olarak elimizde bulunuyor. Bu bilgiler ışığında, elektrikli araçların ancak uygun kriterler altında üretilmesi, kullanılması ve geri dönüştürülmesi durumunda daha çevre dostu olduğunu söylememiz mümkün.

Referanslar

Mertcan Bilgin

Mertcan Bilgin