Paylaşım TarihiAralık 26, 2022
Günümüz dünyasında hızla artmakta olan sürdürülebilirlik kavramı, “gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılamak” anlamına gelmektedir. Sürdürülebilirliği önemseyen şirketler sosyal, ekonomik ve çevresel süreçlerini/etkilerini değerlendirmekte ve daha sürdürülebilir bir yaşam için harekete geçmektedir.
Tekstil sektöründe sürdürülebilirlik kavramı, müşterilerin artan talepleri, devletler ve kurumlarca güncellenen kontrol mekanizmaları sayesinde değişmektedir. Ancak bu değişim süreci, üreticiler için zorlayıcı olabilmekte, rekabet gücü ve finansmana erişim açısından bazı güçlüklere yol açabilmektedir. Sürdürülebilir tekstile geçişte markalar hızla kendi taleplerini, manuellerini ve veri giriş sistemlerini oluşturmaktadır. Söz konusu veri paylaşımlarının sektörün genelinde yaratabileceği etkiler, alt üreticileri endişelendirmektedir. Ayrıca, markaların sürdürülebilirlik kapsamındaki taleplerini kendi bünyelerinde yeterince uygulamamaları ise alt üreticilerde ciddi bir motivasyon eksikliğine sebep olmakta, sektör kimliğini zedelemektedir. Sektörde bulunan tutarsız uygulamaların engellenmesi için çeşitli adımlar atılmakta, sürdürülebilirlik kavramının standardize ve regüle edilmesi kapsamında çalışmalar yapılmaktadır.
Dış ticaretinin büyük kısmını Avrupa Birliği ülkelerine yapan sektörün sürdürülebilirlik kapsamındaki ilerleyişi, AB ülkelerinin getirmiş olduğu yeni düzenleme ve yasalardan direkt olarak etkilenmektedir. 2019 yılında Avrupa Komisyonu’nun döngüsel ekonomi için öncelikli sektör olarak tanımladığı tekstil sektörü, negatif etkisi en yüksek sektörlerden biri olsa da döngüsel ekonominin uygulanması konusunda umut vadeden bir nitelik taşımaktadır. Kısa sürede iyi sonuç elde edilme potansiyeli bulunan sektör, Avrupa Birliği tarafından kademeli biçimde yeni düzenlemelere tabi tutulacaktır. Ürünlerin istenilen standartlara ve “genişletilmiş üretici sorumluluğu”na uyumlu olması için sektörün değişimlere hızla adapte olması gerekecektir. AB Sanayi Stratejisi kapsamında üstünde çalışılmakta olan elektrik, kimyasallar, tekstil gibi konular, teknik tekstil dahil, tüm sektörü direkt olarak etkileyecektir. Regülasyonlar kapsamında, Döngüsel Ekonomi Eylem Planı ile paralel olarak; hızlı moda geçmişte kalacak, tekstil atıklarının çöpe atılması ve yakılması yasaklanacak, fabrikalarda kullanılan makinelerin onaylı kuruluşlarca onaylanması ve belgelendirilmesi gerekecek, finansal olmayan raporların yayınlanması zorunlu tutulacak, tekstilde geri dönüştürülmüş içerik kullanımı zorunlu hale gelirken AB Atık Tüzüğü’nün yayımlanmasıyla beraber bazı hammaddelere erişim zorlaşacaktır.
Sürdürülebilirliğin merkezde olduğu yeni döneme geçiş sürecinde elbette tekstil sektörü de çeşitli zorluklar ile mücadele etmek durumunda kalacaktır. Mesela, sürdürülebilir hammaddeye erişim önemli bir gündem maddesidir. Sınırlı miktarlarda üretilebilen sürdürülebilir hammaddelerin ürün kompozisyonlarında daha fazla yer alması konusunda talep gün geçtikçe artmaktadır. Ancak, bir ürünün geri dönüştürülmüş hammadde kullanılarak üretilmesi, onun sürdürülebilir sayılması için yeterli değildir. Bir tekstil ürününün sürdürülebilir olması için özellikle apre ve boyahane gibi üretim süreçleri ve hammaddelerinin doğa dostu olması, ürünün yaşam süresi boyunca minimum zarar ve maksimum kullanım süresi için dizayn edilmesi, ömrü bittiğinde her parçanın döngüsel ekonomide yer alabilmesi ve bu sürecin doğayı nasıl etkileyeceğinin hesaplanmış olması, kısacası sürdürülebilir bir tasarıma sahip bulunması ve takip edilebilir bir nitelik taşıması gerekmektedir.
Bir ara not olarak ifade edilmelidir ki, kullanım ömrü boyunca saldığı mikro-polimerler sebebi ile toplam ömrü boyunca doğaya zararı daha fazla olacak bir hammaddenin, konvansiyonel hammadde yerine kullanılması ve söz konusu ürünün sürdürülebilir olduğunun iddia edilmesi tipik bir yeşil badana örneğidir. Her sektör gibi tekstil sektörünün de iyi uygulamalarını iletişim çalışmaları ile halka açıklamaları ve müşteri kitlelerini genişletmeleri gerekmektedir. Ancak bu iletişim çalışmaları, zaman zaman abartılı, eksik ya da hatalı olabilmektedir ve alıcıları yanlış yönlendirmektedir. Yeşil badana olarak adlandırılan bu iletişim hatası ya da yanlış yönlendirme çalışmaları müşteriler, rakip şirketler, yeşil enstitü, örgüt, topluluk ya da kuruluşlarca tespit edilebilmekte ve dava konusu yapılabilmektedir. Bu itibarla, yürütülen projelerin eksiksiz ve doğru aktarılması önem arz etmekte, sürdürülebilirlik kavramının sektör çapında iyi anlaşılması gerekmektedir. Yeşil badana davası ile gündemde yer bulan şirketler, sürdürülebilirlik endekslerinde düşüş, listelerden çıkarılma, pazar kaybı, güvenilirliğin yitirilmesi, finansman desteklerinin kesilmesi, para cezası gibi çeşitli sonuçlar ile karşılaşabilmektedirler. Yeşil badanadan kaçınmak için konusunda deneyimli, kalifiye çalışanlar ile süreci ilerletmek büyük önem arz etmektedir.
Çoğu işletmede yetersiz kalan “sürdürülebilir” yönetim sistemleri; kimi zaman çalışan kişilerin üstünde ciddi bir baskı oluşturmakta ve sosyal, çevresel ve yönetişimsel sürdürülebilirlik çalışmalarının her birine yetişmeye çalışan sorumluların, müşteri talepleri, sertifikalandırma, denetimler, raporlamalar ve benzeri süreçlerin içinde kaybolmalarına yol açmaktadır. Bu durumun engellenmesi için öncelikle stratejik esaslara dayanan ve kapsayıcı bir yönetim sistemi kurulması şarttır. Şirket içi düzenin kurulması öncelikli olmakla birlikte sürdürülebilir çalışma koşulları için dış etmenlerin kontrolü de öne çıkan bir husustur. Birbiriyle aynı konuları sorgulayan, benzer kalitede işlerin tekrar tekrar yapılmasını ve bu durumun sebep olduğu zaman kaybını önlemek için Sürdürülebilir Giyim Koalisyonu (SAC) gibi yapıların artırılması, Higg FEM (Facility Environmental Module) ya da Higg FSLM (Facility Social and Labor Module) gibi genele hitap eden doğrulama sistemlerinin kapsayıcılığının genişletilmesi ve daha geniş çerçevede kabul edilmesi; sertifika ve denetim ile geçen süreleri azaltacak, şirketlerin zaman ve bütçe kayıplarını önleyecektir. Bir başka kontrole muhtaç dış etmen ise müşterin veri talepleridir ve bu talebin tek bir platformda oluşturulan veri paylaşım sistemi ile regüle edilmesi seçeneği mevcuttur.
Tüm sektörlerin değiştiği ve geliştiği, sürdürülebilirlik kavramının gün geçtikçe daha çok hayatımıza girdiği, bu kapsamda çeşitli standardizasyon ve regülasyon çalışmalarının yapıldığı yeni yönelimden tekstil sektörü de etkilenmektedir. Tekstil sektörü için geçiş süreci hızlı ve zorlayıcı olsa da sürecin sonunda hem üreticilere hem de tüketicilere çevresel ve sosyal etkilerin en aza indirildiği seçeneklerin sunulması mümkün olabilecektir. Bu süreçte şirketlerin ayakta kalabilmeleri için yeşil badanadan kaçınmaları, sürdürülebilirlik kavramını iyi anlamaları, iyi düşünülmüş bir yönetim sistemine sahip olmaları ve hayatlarına girmekte olan standardizasyon çalışmalarına hızla uyum sağlamaları gerekmektedir.