Escarus

Avrupa Birliği Mevzuatında Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi Yaklaşımının Rolü

Paylaşım TarihiMart 3, 2025

Bilim insanları tarafından 2009 yılında ortaya atılan dokuz gezegensel sınır (nine planetary boundaries) kavramı; dünyanın dengesini, istikrarını ve dayanıklılığını bozmadan toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi için gerekli olan kritik süreçleri tanımlamaktadır.1,2Bahse konu dokuz gezegensel sınır; iklim değişikliği, okyanus asitlenmesi, stratosferik ozon incelmesi, azot döngüsü, fosfor döngüsü, küresel tatlı su kullanımı, arazi kullanımında değişim, biyoçeşitlilik kaybı, atmosferdeki aerosol yükü ve kimyasal kirlilik olmak üzere çeşitli çevresel etkileri kapsamaktadır.3 Gezegensel sınırlar çerçevesi, insani ve ekonomik refahı sağlamak için mutlak sürdürülebilirlik ve iklim hedeflerini içeren Birleşmiş Milletler 2030 Gündemi ve Avrupa Yeşil Mutabakatı da dahil olmak üzere küresel girişimleri etkilemiş,  yatırımlara yönelik stratejik yaklaşımları belli ölçüde şekillendirmiştir. Bu kapsamda gezegensel sınırlar çerçevesi, ürün ve hizmetlerin yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerini incelemek için standartlaştırılmış bir araç olan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi’nde (YDD) gün geçtikçe daha fazla dikkate alınmaktadır.4 YDD ve yaşam döngüsü temelli yaklaşımlar, politikaların geliştirilmesini, uygulanmasını, düzenlemelerle uyumlu hale getirilmesini ve politika süreçlerinin desteklenmesini sağlamaktadır.5 Gezegensel sınırlar, YDD ve politikaların birbirleriyle olan bağlantıları Şekil 1’de gösterilmektedir.

Şekil 1: Gezegensel Sınırlar, YDD Çalışmaları ve Politikaların Çevresel Etkilerin Azaltılması Bağlantısı

YDD özellikle enerji, gıda tedariki, ürün tasarımı, tüketici bilgileri, satın alma ve atık yönetimi gibi alanlara özgü politikalara odaklanmaktadır. YDD’nin politikalarla entegrasyonuna ilişkin örnekler ağırlıklı olarak Avrupa Birliği’nden (AB) alınsa da dünya genelinde birçok ülkede yaygınlaşmıştır. Yaşam döngüsüne dayalı yöntemler ve YDD, politika oluşturma ve karar verme süreçlerinde geçmişten beri yaygın olarak kullanılmaktadır. 1970’lerden sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve AB ülkeleri tarafından uygulanmaya başlanan bu yaklaşımın standartlaştırılmasına yönelik çalışmalar 1990’lardan itibaren yürütülmüş ve YDD’ye dayalı eko-etiketlerin çoğaldığı gözlenmiştir. YDD destekli ilk eko-etiket olan ve 1989 yılında tüketicileri en düşük çevresel etkiye sahip ürünlere yönlendirmek amacıyla çıkarılan Nordic Eko-Etiket, ürün kategorilerinin sayısının artmasına ve diğer eko-etiketlerin yaygınlaşmasına öncülük etmiştir. Ayrıca bazı AB ülkeleri, metodolojik bir temel olarak YDD ile ulusal ürün odaklı çevre stratejilerini başlatmışlar; böylelikle eko-etiketler, çevresel ürün beyanları, yeşil kamu alımları ve çevresel unsurların standartlara entegrasyonu gibi politika araçlarını geliştirmişlerdir. Tüm bunlar, 2003 yılında AB düzeyinde kabul edilecek Avrupa Entegre Ürün Politikası’nın habercisi olmuştur. AB ve diğer bölgelerde YDD’ye gösterilen politik ilgi, ürün uygulamalarının sayıca artması ve kapsamının genişlemesi sonucunu doğurmuş, özellikle ulusal enerji sistemleri ve atık yönetimi gibi makro düzeydeki konuların analizinde YDD’nin giderek daha yaygın bir araç olarak kullanılmasını beraberinde getirmiştir. 2008 yılı YDD’nin politikalar üzerindeki etkisi bakımından önemli bir yıl olmuş, Avrupa Komisyonu Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim ile Sürdürülebilir Endüstriyel Politika Eylem Planı’nı başlatarak önceki Entegre Ürün Politikası ile atık, kaynak stratejilerini planın içine entegre etmiş ve yaşam döngüsünü analitik temel olarak kullanmıştır.6
Yaşam döngüsü yaklaşımları AB’de zaman içinde derinleşen bir seyir izlemiş, 1992’deki Eko-Etiket Yönetmeliği’nden 2019’daki Avrupa Yeşil Mutabakatı’na kadar özel bir ilgi alanı olmuştur. Bu kapsamda yapılan bir çalışmaya göre, toplamda 159 politika (44 yönetmelik, 84 karar, 28 yönerge ve 3 öneri) ve 167 iletişim materyali yaşam döngüsü yaklaşımını ele almıştır. Ürün, araç ve atık gibi bazı sektörlerde yaşam döngüsü kavramları ve yaklaşımları daha belirgin bir şekilde benimsenmişken, gıda ve tarım gibi diğer sektörlerde bu uygulamalar henüz başlangıç aşamasındadır. Ayrıca, mevcut durumda düzenlemelerin birçoğunda yaşam döngüsü çoğunlukla genel bir kavram olarak ele alınırken, gelecek yıllarda daha katı ve kesin yöntemlerin politika geliştirme çalışmalarında kullanılacağı öngörülmektedir.7 Bu kapsamda yaşam döngüsü yaklaşımıyla en çok ilgili olan AB mevzuatının ve düzenlemelerinin odak noktalarına ilişkin bilgiler Tablo 1’de sunulmaktadır.

Tablo 1: Bazı AB Mevzuat ve Düzenlemelerinin Yaşam Döngüsü ile İlgili Odak Noktaları8

Esas itibarıyla dünyanın çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğini sağlamak, gezegen sınırlarımızı aşmamak üzere geliştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları açısından bakıldığında Avrupa Yeşil Mutabakatı, oldukça önemli bir politika dokümanıdır. Şekil 2’de şematik biçimde gösterildiği üzere, gezegensel sınırlarımızı korumayı esas alan ve SKA’lara ulaşmak üzere düzenlemeler geliştiren Avrupa Yeşil Mutabakatı, yaşam döngüsü yaklaşımını ve değerlendirme çalışmalarını etkin bir şekilde gerçekleştirmektedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı politika girişimlerinin yaşam döngüsü ile bağlantısı ise Şekil 3’te sunulmakta olup birçok girişimde yaşam döngüsü yaklaşımının etkisi olduğu anlaşılmaktadır.

Şekil 2: Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları Analizinin Çerçevesi9

Şekil 3: Yaşam Döngüsü Yaklaşımının AB Yeşil Mutabakatı ve İlgili Politika Girişimlerindeki Rolü10

Yaşam döngüsü yaklaşımı mevzuat ve düzenlemelerin hem tasarlanması hem de uygulanması süreçlerinde katkı sağlamakta ve dolayısıyla SKA’ları destekleyerek AB politikalarında vurgulanan ve gezegenimizin sınırları içinde kalmak için çevresel etkileri azaltmayı amaçlayan bir değer zinciri ve tüketim yaklaşımını yerleştirmektedir. Bu kapsamda gezegensel sınırların bazılarına karşılık gelen ve YDD çalışmalarında değerlendirilen tüketim ayak izinin etki kategorileri SKA’lar ve (güncel olması ve çevresel konular arasındaki çok yönlülüğü nedeniyle) belirlenen AB politikaları kapsamında Tablo 2’de analiz edilmektedir. Bu değerlendirme sonucunda iklim değişikliği ve tatlı su ekotoksisitesinin belirlenen dört belgede de ele alındığı dikkat çekmektedir.11

Tablo 2: Çevresel Ayak İzi Etki Kategorileri için Belirlenen AB Politikaları ve SKA İlişkisi12 ve İlgili Gezegensel Sınır13

AB’de YDD’nin politika süreçlerine entegrasyonu, bahsi geçen ve kaydedilen önemli gelişmelere rağmen, gezegensel sınırlarımızı korumamıza daha etkin bir şekilde destek olmak bakımından hala iyileştirmeye açık alanlar barındırmaktadır. Bu kapsamda en büyük zorluklardan birisi, YDD’nin karşılaştırılabilirliğini artırmak için kuralcı yaklaşımlara duyulan ihtiyaç ile farklı ürün grupları ve sektörlerde esnekliği koruma gerekliliği arasındaki dengeyi sağlamaktır. Ayrıca metodolojik gelişimi desteklemek için belirli etki kategorilerinin genişletilmesi ve belirsiz etki kategorilerinin kapsama dahil edilerek şeffaf bir şekilde değerlendirilmesi giderek önem kazanmaktadır. Mevcut YDD modellerinin bilimsel güvenilirliği, pratik uygulama ve fizibilite ihtiyaçları arasında uyum sağlanması, ulusal ve uluslararası veri kalitesinin artırılması, YDD sonuçlarının sıkı bir şekilde incelenmesi ve doğrulama süreçleriyle güvence altına alınması politika önerilerinin sürdürülebilirliğine destek sağlayacaktır. Önümüzdeki dönemde, yaşam döngüsü temelli politikalar, YDD sonuçlarına dayalı teşvikler, yasal yükümlülükler ve eşik değerlerin ele alınması kaçınılmaz olacaktır.14

Hükümetler yaşam döngüsü yaklaşımını dikkate alarak çevresel etkileri en aza indirmeyi hedefleyen politika ve düzenlemeler geliştirirken, özel sektör de bu yaklaşımı operasyonel süreçlerine entegre ederek ve sürdürülebilir üretim modellerine geçişi hızlandırarak çevresel etkileri azaltmaya yönelik uygulamalar gerçekleştirecebilecektir. Bütün bunların uzun vadede ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğin yanında sektörel inovasyona da katkı sağlaması beklenmektedir.

Dipnotlar:

1) Stockholm Üniversitesi Stockholm Resilience Centre. (t.y.). Planetary Boundaries. Şu adresten erişilebilir: https://www.stockholmresilience.org/research/planetary-boundaries.html. Son erişim tarihi: Ocak 2025.
2) Paulillo, A., & Sanyé-Mengual, E. (2024). Approaches to incorporate planetary boundaries in Life Cycle Assessment: A critical review. Resources, Environment and Sustainability, 17, 100169. Şu adresten erişilebilir: https://doi.org/10.1016/j.resenv.2024.100169. Son erişim tarihi: Ocak 2025.
3) Stockholm Üniversitesi Stockholm Resilience Centre, a.g.e..
4) Paulillo ve Sanyé-Mengual, a.g.m.
5) Hauschild, M. Z., Rosenbaum, R. K., and Olsen, S. I. (2018). Life Cycle Assessment. Springer.
6) Hauschild vd., a.g.e.
7) Sala, S., Amadei, A. M., Beylot, A., & Ardente, F. (2021). The evolution of Life Cycle Assessment in European policies over three decades. The International Journal of Life Cycle Assessment, 26(12), 2295–2314. Şu adresten erişilebilir: https://doi.org/10.1007/s11367-021-01893-2. Son erişim tarihi: Ocak 2025.
8) Sala vd., a.g.m.
9) Sanyé-Mengual, E., & Sala, S. (2022). Life cycle assessment support to environmental ambitions of EU policies and the Sustainable Development Goals. Integrated Environmental Assessment and Management, 18(5), 1221–1232. Şu adresten erişilebilir: https://doi.org/10.1002/ieam.4586. Son erişim tarihi: Ocak 2025.
10) Sala vd., a.g.m.
11) Sanyé-Mengual ve Sala, a.g.m.
12) Sanyé-Mengual ve Sala, a.g.m.
13) Paulillo ve Sanyé-Mengual, a.g.m.
14) Hauschild vd., a.g.e.

Ceyda Kalıpçıoğlu

Ceyda Kalıpçıoğlu