Paylaşım TarihiNisan 7, 2025

“Kicking Away the Ladder” (Merdiveni İtmek) kavramı, Güney Koreli ekonomist Ha-Joon Chang tarafından ortaya atılmıştır. Bu kavram, gelişmiş ülkelerin ekonomik büyüme süreçlerinde belirli politikalar uyguladıktan sonra, gelişmekte olan ülkelerin aynı politikaları kullanmasına engel olmasını ifade eder. Bu metafor, bir kişinin bir merdiveni kullanarak yukarı tırmandıktan sonra, merdiveni aşağıya iterek başkalarının aynı yolu izlemesini engellemesine gönderme yapmaktadır. Gelişmiş ülkeler, geçmişte korumacılık, sübvansiyonlar ve sanayileşmeyi teşvik eden devlet politikalarıyla kalkınmışlardır. Ancak günümüzde, serbest piyasa ekonomisi ve liberal politikaların baskın hale gelmesi, gelişmekte olan ülkelerin benzer kalkınma stratejilerini uygulama olanaklarını kısıtlayabilmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler, sürdürülebilirlik politikaları kapsamında çevresel ve sosyal sorumluluklarını artırma baskısı altındadır. Ancak, gelişmiş ülkeler geçmişte sanayileşirken çevresel kaygılardan bağımsız hareket etmişlerdir ve şimdi gelişmekte olan ülkelere -çevreye duyarlı büyümeleri karşılığında- maddi yardım teklifinde bulunmaktadırlar. Söz konusu yardım teklifi, gelişmekte olan ülkelerin yeşil ekonomiye daha rahat geçmeleri, yenilenebilir enerji altyapılarını kurmaları ve sürdürülebilir üretim yöntemlerini benimsemeleri amacıyla yapılmaktadır. Bu şekilde, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere daha temiz bir şekilde büyümeleri için gereken finansal kaynakları sağlama taahhüdünde bulunmaktadırlar.
Küresel düzeyde karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik çabalar, yenilenebilir enerjiye geçiş ve yeşil ekonomi stratejilerinin teşvik edilmesi önemli bir adım olmakla birlikte, bu politikaların gelişmekte olan ülkeler üzerinde potansiyel olarak ekonomik büyümeyi sınırlayıcı etkiler yaratabileceği gözlenmektedir. Gelişmiş ülkeler sanayileşme süreçlerinde uzun yıllar boyunca çevresel kaygılardan bağımsız hareket etmişlerdir ve son birkaç on yıldır çevre konularında daha duyarlı hareket etmeye, sürdürülebilir büyüme üzerine yoğunlaşmaya başlamışlardır. Daha yolun başında olan pek çok gelişmekte olan ülkeye aynı sürdürülebilirlik standartlarının uygulanması birçok açıdan zorluklar içermektedir. Doğası gereği dengeli ve kısıtlayıcı olan sürdürülebilir kalkınma yaklaşımları, sanayileşme sürecinin henüz erken aşamalarında olan ve çoğunlukla bu sürece yeni adım atan ülkeler için, üretim maliyetlerini artırıcı ve kalkınma hızlarını yavaşlatıcı bir etki oluşturma potansiyeli taşımaktadır. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik politikalarının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi, yalnızca çevresel faydalarla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda ekonomik ve sosyal maliyetler açısından da kapsamlı bir değerlendirme yapılmalıdır.
Tarihsel olarak gelişmiş ülkeler, sanayileşme süreçlerinde korumacılık, devlet destekli sanayi politikaları ve yoğun fosil yakıt kullanımı gibi yöntemlerle ekonomik büyümelerini sağlamışlardır. Mesela İngiltere ve ABD gibi ülkeler 19. yüzyılda sanayilerini gümrük duvarlarıyla koruyarak ve fosil yakıtları hiçbir sınırlamaya tabi olmadan kullanarak büyümüşlerdir. Ancak aynı ülkeler, günümüzde gelişmekte olan ülkelere serbest ticareti ve devlet müdahalesinin azaltılmasını önererek bu ülkelerin aynı kalkınma güzergâhını takip etmelerini engellemektedirler. Diğer yandan, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler geçmişte devlet destekli sanayi politikalarıyla büyümüşlerdir, ancak günümüzde gelişmekte olan ülkelere çeşitli uluslararası kurumlar eliyle özelleştirme ve deregülasyon politikaları önerilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler, daha öncekilere benzer sanayileşme stratejilerini uygulamak istediklerinde küresel ekonominin hâkim aktörleri tarafından dayatılan sürdürülebilirlik kısıtlarıyla karşı karşıya kalabilmektedirler. Karbon emisyonu azaltımı, yeşil enerjiye geçiş ve çevresel düzenlemeler hiç şüphesiz büyük önem taşımaktadır, keza ülkelerin daha sorumlu üretim yaklaşımlarıyla çevre-dostu kalkınma rotaları benimsemeleri de aynı derecede önemli bir meseledir; bununla birlikte, bu tür konular gelişmekte olan ülkelerde “Kicking Away the Ladder” hissiyatı oluşturabilmektedir. 1990’lı yılların sonlarından itibaren günümüze kadar iklim zirvelerine ve milletlerarası müzakerelere mührünü vuran temel tartışma başlığı da esasen budur. Yüksek üretim maliyetleri, finansman zorlukları ve teknolojiye erişim eksikliği gibi engeller, gelişmekte olan ülkelerin rekabet gücünü zayıflatma potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, sürdürülebilirlik politikalarının uygulanması sürecinde, çevresel korumanın yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümesini de destekleyen adil ve kapsayıcı stratejiler geliştirilmelidir.
Küresel Kalkınma ve Sürdürülebilirlik Politikaları

Yukarıdaki şema, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dinamikleri ve karşılaşılan zorlukları görsel olarak sunmaktadır:
-
- Gelişmiş Ülkeler: Şemada, gelişmiş ülkelerin sanayileşme süreçlerinde kullandıkları yöntemler (korumacılık, sübvansiyonlar, fosil yakıtlar, serbest piyasa politikaları) yer almaktadır. Bu ülkeler, çevresel kaygılardan bağımsız bir şekilde büyümüş ve kendi sanayilerini güçlendirmiştir.
- Gelişmekte Olan Ülkeler: Gelişmekte olan ülkeler ise benzer sanayileşme stratejilerini uygulamak istediklerinde çeşitli kısıtlarla karşılaşmaktadır. Bu kısıtların arasında küresel çevre politikaları (karbon vergileri, yeşil finansman şartları), yüksek üretim maliyetleri, finansman zorlukları ve teknolojiye erişim eksiklikleri gibi faktörler vardır. Sanayileşme süreçlerinde çevresel, ekonomik ve sosyal faktörlerin dengeli bir şekilde entegrasyonu, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla kritik bir öneme sahiptir.
- Küresel Sürdürülebilirlik Politikaları: Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için sürdürülebilirlik politikaları ve çevresel düzenlemeler, küresel kalkınma üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Bu düzenlemeler, çevresel sürdürülebilirliği teşvik etse de gelişmekte olan ülkeler için ekonomik zorluklara yol açabilmektedir.
- Adil ve Kapsayıcı Kalkınma Modeli: Şemanın alt orta kısmında, küresel sürdürülebilirlik politikalarına ve çevresel düzenlemelere uygun bir kalkınma modeli yer almaktadır. Bu model, yeşil finansman, teknoloji transferi ve iş birliği ile desteklenen bir sistem olmalıdır. Bu şekilde, gelişmekte olan ülkeler hem çevresel hedeflere ulaşabilecek hem de ekonomik büyümelerini sürdürebilecektir.
Şema sürdürülebilirlik politikalarının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisini ve bu ülkelerin kalkınma süreçlerinde karşılaştıkları zorlukları görselleştirirken, çözüm önerileriyle de adil ve kapsayıcı bir kalkınma modelinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Adil ve kapsayıcı bir sürdürülebilirlik modeli, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizlikleri dikkate alarak tasarlanmalıdır. Bu modelde, teknoloji transferi ve yeşil fonların gelişmekte olan ülkelere yönlendirilmesi büyük önem taşıyacaktır; çünkü bu ülkeler, çevresel hedeflere ulaşırken ekonomik büyümelerini sürdürmek için gerekli kaynaklardan yoksundur. Önerilen model; teknoloji transferi, yenilenebilir enerji çözümleri ve çevre dostu üretim süreçlerini daha erişilebilir hale getirerek bu ülkelerin kalkınmasını hızlandırabilecektir. Yine bu modelle, yeşil fonlar sayesinde çevresel projelere finansal destek sağlanabilecek ve sürdürülebilir yatırımların önündeki engeller kaldırılabilecektir. Küresel iş birlikleri, bu süreçte kritik bir rol oynayacaktır; gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere hem finansal hem de teknik destek sunarak küresel çevre hedeflerine ulaşmak için daha etkili çözümler üretebilecektir. Bu iş birlikleri, sadece ekonomik eşitsizlikleri azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda daha sürdürülebilir bir geleceğin inşasına katkı sağlayacaktır.Küresel eşitsizlikleri azaltan sürdürülebilir politikalar, ekonomik ve çevresel dengesizliklerin giderilmesinde kritik bir role sahiptir. Bu politikalar, özellikle gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme süreçlerine destek vererek kalkınma fırsatlarına eşit bir şekilde ulaşmayı mümkün kılabilecektir. Adil bir kalkınma modeli için, teknoloji transferine ve yeşil fonların çevre dostu yatırımlar özelinde gelişmekte olan ülkelere aktarılmasına ihtiyaç vardır. Yeryüzünde daha adil bir kalkınma modelinin geçerli olması için, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan tüm ülkelerin eşit fırsatlara sahip olacağı, adil paylaşım ve iş birliği temelli stratejiler benimsenmelidir.