Escarus

İklim Yorgunluğunun Gölgesinde COP30

Paylaşım TarihiKasım 5, 2025

Son yıllarda her yeni iklim zirvesi aynı sahneyle başlıyor: umut dolu açılış konuşmaları yapılıyor, liderler “tarihi bir dönüm noktasındayız” diyerek alkışlanıyor, birkaç hafta sonra ise o umutlar gündemin tozlu raflarına karışıyor. Kararlar çoğalıyor, bildiriler uzuyor, fotoğraflar daha görkemli hale geliyor, ancak alınan kararlar sahadaki gerçekliği değiştirmekte yetersiz kalıyor. Yıllardır süren bu döngü, kamuoyunda giderek daha sık dile getirilen bir duyguyu besliyor: iklim yorgunluğu.

“İklim yorgunluğu” (climate fatigue), son yıllarda hem çevre psikolojisi hem de politika iletişimi alanında, uzun süredir devam eden iklim tartışmaları, geciken eylemler ve tekrarlanan vaatlerin yarattığı duygusal tükenmişlik olarak tanımlanıyor.1 Araştırmalar, bu yorgunluğun haber akışındaki olumsuzluk yoğunluğu, hükümetlerin yavaş ilerlemesi ve küresel zirvelerin sınırlı sonuçlarıyla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.2 İnsanlar, yinelenen vaatlerin artık bir tür diplomatik tekrar haline geldiğini, zirvelerin ise eyleme dönüşmeyen birer ritüel olduğunu düşünüyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın 2024 Emissions Gap Report bulguları da bu hissi doğruluyor: 1,5°C patikasına girmek için 2030’a kadar emisyonlarda 2019 seviyesine göre yaklaşık %42, 2035’e kadar %57 azaltım gerekiyor, fakat mevcut politika setleri bu eşiğin uzağında.3 Buna rağmen 2025 Kasım’ında Brezilya’nın Belém kentinde yapılacak COP30, bu yorgunluk hissinin tam ortasında, yeni bir farkındalık yaratma potansiyeline sahip; çünkü dünya bir süredir “neler söylendiğini” değil, “nelerin değiştiğini” görmek istiyor.

İklim yorgunluğu tesadüf değil, yarım yüzyılı aşan bir sürecin mirası. 1972’de Stockholm’de düzenlenen ilk çevre konferansı, çevresel yönetimi kalkınma politikalarının merkezine yerleştirerek Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) kurulmasına öncülük etti. Onu 1992’de Rio Zirvesi, ardından 1997’de Kyoto Protokolü izledi, ki bu protokol, sera gazı azaltımına yönelik ilk bağlayıcı hedefleri getirdi. ABD’nin onaylamaması nedeniyle yedi yıl geciken Protokol ancak 2005’te yürürlüğe girebildi.4

Tam da bu noktada, küresel ölçekte artan beklentilerle sınırlı ilerleme arasındaki fark, “iklim yorgunluğu” olarak anılan duygunun zeminini hazırladı. Ertelenen kararlar ve karmaşık müzakere süreçleri, zamanla toplumlarda bir bıkkınlık ve güven kaybı yarattı. İklim diplomasisinin teknik hedeflerden çok, ülkelerin siyasi ve ekonomik önceliklerine göre şekillendiği o dönemdeki tablo, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Aynı gerilim, son yıllarda zirvelerin ev sahipliği tercihlerinde de karşımıza çıkıyor. Son üç COP’un ev sahiplerine bakıldığında da tablo epey ironik: COP27 Mısır’da, COP28 Birleşik Arap Emirlikleri’nde, COP29 Azerbaycan’da, yani üçü de fosil yakıt ihracatının merkezinde yer alan ülkelerde gerçekleşti. İklim değişikliğini tartışmak için petrol başkentlerinde buluşmanın sembolik ağırlığı, niyetlerden bağımsız biçimde, kamuoyunda bir çelişki algısı yarattı. Daha da belirgin olan, zirvenin ana başlıklarından birinin “fosil yakıtlardan kademeli çıkış” olmasıydı. Karar metninde “phase-out” (kademeli çıkış) ifadesi haftalarca müzakere edildi; çünkü bu ifade, aslında kömür, petrol ve gazın hayatımızdan tamamen çıkarılmasını değil, ülkelerin kendi koşullarına göre bu yakıtlara bağımlılıklarını azaltmasını öngörüyor. Bazı gelişmekte olan ekonomiler, enerji güvenliği ve kalkınma gerekçesiyle daha esnek bir takvim talep ederken; AB ve küçük ada devletleri gibi taraflar, sürecin 2050’ye kadar net sıfır hedefiyle uyumlu olmasını savunuyor.5

Böylesi karmaşık bir tabloya karşılık, Amazon havzasının kalbindeki Belém’de yapılacak COP30 farklı bir simgesel anlam taşıyor. Zirvenin Rio de Janeiro gibi vitrin bir şehirde değil de, kırılgan bir ekosistemin merkezinde düzenlenmesi, dikkatleri yeniden doğa temelli çözümlere çevirebilir. Fakat bu tercihin riskleri de var. Belém, iklim etkilerini her yıl daha yakından hisseden ve sosyoekonomik kırılganlıkları bulunan bir bölge. Zirve; iklim adaleti, ormanların korunması ve yerli halkların hakları konularında verilen sözlerin sahiciliğinin sınanacağı bir bağlamda gerçekleşecek. Amazon Havzası’nın bulunduğu ev sahibi Brezilya ise, Cumhurbaşkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı sıfırlama taahhüdünü resmi olarak duyurmuş durumda.6

Gözler Belém’e çevrilmişken, COP30’un iklim diplomasisine yeni bir soluk kazandırma ihtimali konuşuluyor. Zirvenin bir finans ya da enerji merkezinde değil, biyolojik çeşitliliğin en yüksek bölgelerinden birinde yapılacak olması, doğayla temas eden bir gerçeklik duygusu yaratıyor. Belém, politik müzakerelerin yanı sıra iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerin gerçeklerini gündeme taşıyacak bir buluşma noktası olabilir, bu da alınan kararların sahadaki yaşamlarla ne kadar örtüştüğünü görmek açısından önem taşıyor. Küresel ölçekte zorluklar sürse de çözüm yolları artık daha görünür hale geliyor. UNEP’in 2024 tarihli “Emissions Gap Report” isimli çalışması, mevcut politikaların hedeflerle uyumlu olmadığını vurgularken, yenilenebilir enerji yatırımlarında ve yeşil finansman kanallarında belirgin bir artışa işaret ediyor.7 Bu eğilimin özel sektör tarafındaki en dikkat çekici örneklerinden biri, COP26’da başlatılan Glasgow Financial Alliance for Net Zero (GFANZ) girişimi oldu.8 GFANZ kapsamında 130 trilyon dolarlık özel sektör varlığının net sıfır hedeflerine yönlendirilmesi planlandı; ancak sonraki yıllarda, özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik yatırımların sınırlı kalması ve kriterlerin gönüllü düzeyde seyretmesi eleştirildi. Buna rağmen girişim, finansal piyasaların iklim gündemindeki rolünü güçlendirerek, kamu politikalarının yanında yeni bir denge unsuru oluşturdu. Bununla birlikte, International Institute for Environment and Development (IIED) tarafından yayımlanan bir analiz, COP30’a altı ay kala yalnızca 21 ülkenin 2035 taahhütlerini sunabildiğini gösteriyor; bu da küresel iklim gündeminin politik öncelikler karşısında ne kadar hassas olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.9 Elbette zorluklar büyük. Küresel finansman akışı hâlâ dengesiz, bazı ülkeler kalkınma hedefleriyle iklim hedeflerini dengelemekte zorlanıyor. Yine de COP’ların varlığı, ülkelerin aynı masada kalabildiğini ve ortak bir dilin korunduğunu gösteriyor. Bugün 190’dan fazla ülkenin Ulusal Katkı Beyanı (NDC) sunmuş olması, bu ortak dilin bir çıktısı. Hedefler gecikse bile “karbon nötr” bir geleceğin artık ütopya değil, yön belirleme aracı olarak konuşulması başlı başına bir ilerleme.

COP süreçlerinin belki de en büyük kazanımı; hataları, eksikleri ve gecikmeleriyle birlikte, küresel ölçekte bir bilinç ve koordinasyon zemini üretmesi. Şimdi bu bilincin eyleme dönüşmesi gerekiyor. Her yıl daha fazla kurum yatırımlarını sürdürülebilirlik kriterlerine göre yeniden kurguluyor, daha fazla kent karbon nötr hedeflerini stratejilerine dâhil ediyor, daha fazla insan gündelik yaşamında ölçülebilir adımlar atıyor. Belém’de yapılacak zirve, yıllardır süregelen iklim politikalarının gerçeklik testi niteliğinde. Alınacak kararlar Amazon’un ötesine geçip ulusal planlara nüfuz edebilirse, COP30 eylemin inandırıcılığını yeniden kuran bir dönüm noktası olarak hatırlanabilir.

Dipnotlar:

1) Nonprofit Quarterly. (2023). “How Does Climate Fatigue Hurt Our Efforts?” Şu adresten erişilebilir: https://nonprofitquarterly.org/how-does-climate-fatigue-hurt-our-efforts/ . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

2) Aarhus University. (2021). Coping with Climate Fatigue: A Scoping Review to Suggest a Better Framework, PURE Research Portal. Şu adresten erişilebilir: https://pure.au.dk/portal/en/publications/coping-with-climate-fatigue-a-scoping-review-to-suggest-a-better-/ Son erişim tarihi: Kasım 2025.

3) United Nations Environment Programme (UNEP). (2024). Emissions Gap Report 2024, Nairobi, UNEP2024. Şu adresten erişilebilir: https://www.unep.org/resources/emissions-gap-report-2024 . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

4) Harrington Nyirenda. (2025). “Fiddling at the Conference of the Parties? Peeping into the Highs and Lows of the Post-Kyoto Climate Change Conferences: A Review on Contexts, Decisions and Implementation Highlights”, Environmental Science and Pollution Research, 27 (2025): 8155–8185. Springer. DOI: https://doi.org/10.1007/s11356-023-31002-2. Son erişim tarihi: Kasım 2025.

5) International Institute for Sustainable Development (IISD). (2025). What NDCs 3.0 Are (and Aren’t) Saying About Fossil Fuels. 6 Haziran 2025. Şu adresten erişilebilir: https://www.iisd.org/articles/insight/ndcs-fossil-fuel-production-emissions-finance . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

6) Reuters. (2023). Brazil’s Lula unveils plan to stop deforestation in Amazon by 2030. Şu adresten erişilebilir: https://www.reuters.com/world/americas/brazils-lula-launches-plan-stop-deforestation-amazon-by-2030-2023-06-05/ . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

7) UNEP, . a.g.e

8) Glasgow Financial Alliance for Net Zero (GFANZ). About Us. Şu adresten erişilebilir: https://www.gfanzero.com/about/ . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

9) IIED. (2025). Six months out from COP30, only 21 countries have submitted updated climate targets. Şu adresten erişilebilir: https://www.iied.org/six-months-out-cop30-only-21-countries-have-submitted-updated-climate-targets . Son erişim tarihi: Kasım 2025.

İpek Özen

İpek Özen