Escarus

Avrupa Birliğinin İnsan Hakları Konusundaki Destekleri

Paylaşım TarihiEylül 10, 2021

Sosyal sürdürülebilirlik, kurum ve kuruluşların çalışmaları esnasında paydaş katılımını ne oranda sağladıkları ve paydaş ilişkilerini nasıl yürüttükleri soruları üzerine odaklanır. Hedef kitle, iç paydaşlar olan çalışanlar ve dış paydaşlar olan etkilenen topluluklar, tedarikçiler ve diğer kurumlar olarak değerlendirilmektedir. Diğer bir ifade ile sosyal sürdürülebilirlik, insanlar üzerindeki olumlu ve olumsuz iş etkilerinin nasıl yönetildiği ile ilgili bir kavramdır.1 Sosyal sürdürülebilirlik çalışmaları aracılığıyla şirketler, aslında bir nevi risk değerlendirmesi yapmış olurlar. Bu değerlendirme ile şirketler karşılaşabilecekleri olaylara karşı yönetim sistemlerini yapılandırabilirler ve gerekli tedbirleri alabilirler. Diğer yandan sosyal sürdürülebilirlik, kurumsal itibarın sağlanması ve korunmasında etkili faktörlerden biridir. İşletmelerin faaliyet gösterdikleri alandaki sosyal onayları da yine sosyal sürdürülebilirlik çalışmaları ile alakalıdır.

Sosyal sorumluluk ise son dönemde hem şirketlerce hem de şirketlerin paydaşları tarafından önem verilen bir başka konudur. Şirketler tarafından gerçekleştirilen sosyal sorumluluk faaliyetleri, hiç şüphesiz sürdürülebilir kalkınmaya katkı sunmaktadır; fakat her ne kadar önemi yadsınamaz olsa da şirketlerin sosyal sorumluluk anlayışını kalıcı kıldığı ve yönetim sisteminin bir parçası haline getirdiği örnekler sayıca azdır. ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Kılavuzu; bu alandaki boşluğu dolduran, şirketlerin sosyal sürdürülebilirlik faaliyetlerine yeni bir bakış açısı getiren, sosyal sorumluluk alanında değerlendirilebilecek çalışmaların bir düzen doğrultusunda yürütülebilmesi için önemli araçlar sunan ve iyi uygulamaların ortaya çıkmasını sağlayan bir yaklaşımdır. Bu yönüyle ISO 26000, yasal sorumluluklarından daha fazlasını hedefleyen şirketler için hem dış paydaşların hem de çalışanlarının ilgisini çekmek bakımından bir itibar kaynağıdır.

ISO 26000’in ortaya çıkışı esnasında konunun paydaşları olan sivil toplum kuruluşları, tüketici grupları, özel şirketler ve kamu sektörü kurumlarının ortak görüşünün alınmış olması uygulamanın farklı bakış açılarını yansıtarak geniş bir perspektif sunmasına olanak sağlamıştır.2 İlk versiyonu 2010 yılında yayınlanan belge, sosyal sorumluluk alanında kılavuz niteliği taşımakta ve diğer bilinen ISO standartlarından farklı olarak belgelendirme yoluna gitmemektedir. Burada amaç, sosyal sorumluluk gibi şirketlerin gönüllülük ilkesiyle hareket etmeleri beklenen bir konuda kesin çizgiler çizmenin ötesine geçerek konunun içselleştirilmesi ve iş süreçlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmesidir. ISO 26000 belgelendirme sürecinden uzak olsa da önerdiği yöntem sayesinde boşluk analizi yapılabilmesine, şirketlerin bu konudaki uygulamalarının değerlendirilebilmesine ve geliştirilebilmesine olanak sağlamaktadır.

ISO 26000 farklı ölçekte ve lokasyonlardaki kurum ve kuruluşlarca uygulanabilir bir formatta tasarlanmıştır. Bu noktada sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ya da özel sektör şirketleri arasında uygulama açısından bir ayrım gözetmemektedir. Diğer yandan ISO 26000, uygulama düzeyi açısından da bir sınır tanımlamamaktadır. Kılavuz, çalışmalarına yeni başlayan kurum ve kuruluşlara yol haritası sunabildiği gibi bu işi uzun süredir yürüten yapıların sistemlerini gözden geçirebilmeleri için de bir altlık teşkil edebilmektedir. Kılavuz 7 temel ilkeyi esas olarak benimsemekte ve iş süreçlerinde bu ilkelerin aranmasını tavsiye etmektedir:

 

  • Hesap verilebilirlik
  • Şeffaflık
  • Etik davranış
  • Paydaşların çıkarlarına saygı
  • Hukukun üstünlüğüne saygı
  • Uluslararası davranış standartlarına saygı
  • İnsan haklarına saygı

Kılavuz bu ilkeler doğrultusunda bir kurumun sosyal sorumluluk yaklaşımını incelemeyi öngörmekte, aşağıdaki başlıkların bütüncül bir yaklaşımla ve birbiri ile bağlantılı olarak kullanılmasını esas almaktadır:

  • Organizasyonel Yönetişim
  • İnsan Hakları
  • İşgücü Uygulamaları
  • Çevre
  • Adil Faaliyete İlişkin Uygulamalar
  • Müşteri İlişkileri
  • Toplum Katılımı ve Kalkınması

Bu başlıklar, kılavuz doğrultusunda işyerindeki çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarındaki tüm uygulamaların yeniden gözden geçirilebilmesine olanak sağlamaktadır. İşyerindeki çalışma koşulları, çalışan hakları, kariyer gelişim fırsatları değerlendirildiği gibi toplumsal katılım, çalışılan bölgedeki refah düzeyi ve gelir üretimi ile sosyal yatırım uygulamaları da mercek altına alınmaktadır. Ayrıca çevresel konular inceleme kapsamına dahil edilerek sosyal sorumluluğa farklı bir bakış açısı da getirilmektedir. Sürdürülebilir kaynak kullanımı, iklim değişikliği alanındaki çalışmalar ve biyoçeşitlilik uygulamaları bu başlık altında gözden geçirilmektedir. Böylece, bütünsel bir yaklaşım sergilenerek sürecin tüm paydaşlarına yönelik sorumlu davranış ilkeleri incelenmiş olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hem sosyal sorumluluk algılanmakta hem de paydaşlar belirlenerek paydaş katılımına olanak sağlanmaktadır. Sonuç olarak, organizasyonun/şirketin/kurumun sürdürülebilir kalkınma alanındaki çalışmalarının en üst düzeye çıkarılması hedeflenmektedir.

ISO 26000’in GRI, OECD ve BM uygulamalarından ayrı olarak düşünülmesi çok zordur ve söz konusu kılavuz bu uygulamalar ile bütünleşik bir yapı içerisinde düşünüldüğünde anlamlı bir resim ortaya çıkmaktadır. ISO 26000 tüm bu uygulamalara karşı bir alternatif olmaktan ziyade, halihazırda var olan uygulamaları destekleyen bir nitelik arz etmektedir. Her ne kadar Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından önce geliştirilmiş olsa da ISO 26000’in prensipleri bu amaçlarla paralellik göstermektedir. İnsan hakları, çevre, çalışan hakları gibi temel unsurlar her iki kılavuz tarafından ele alınmaktadır. ISO 26000’ de sosyal risklerin proaktif bir şekilde ele alınması ve yönetim sistemine entegre edilerek belirsizlikten kurtarılması amaçlanmaktadır.

ISO 26000 bir denetim mekanizmasına ve uygulama zorunluluğuna sahip bulunmasa da toplum ve çalışanlarla ilgili iletişimin önem kazandığı günümüz koşullarında firmalar açısından bir kurumsal itibar kaynağı olarak değer kazanmaktadır. Sosyal sürdürülebilirlik ile doğrudan ilişkili olan sosyal sorumluluk uygulamaları, tedarik zincirinden çalışanlara ve müşterilere kadar iş akışındaki tüm bileşenlere karşı sorumlu bir davranış ile hareket eden işletmeleri ön plana çıkarmaktadır. Yürütülen faaliyetler ve yapılan uygulamalar, çalışan motivasyonunu doğrudan etkileyebildiği gibi işletmelerin piyasadaki rekabet gücünü de artırmaktadır. Sorumlu davranış uygulamaları işletmenin hem çalışan memnuniyetini hem de bulunduğu bölgedeki sosyal onayını mümkün kılmaktadır. Diğer yandan ISO 26000, sosyal sorumluluk uygulamalarının yönetim uygulamaları ile doğrudan bağlantısını ortaya koymaktadır. Ayrıca bu uygulamaların ancak yönetim sistemi içerisinde yer alarak sistematik biçimde uygulanabileceğini göstermekte ve meseleyi üst düzey bir değerlendirme ile ele almaktadır.

Kavramsal yaklaşımı ve uygulama alanındaki etkin araçları ile ISO 26000 Sosyal Sorumluluk Kılavuzu; uluslararası çevresel, sosyal ve yönetişim uygulamalara yeni bir çerçeve çizmektedir. Diğer standartlarla uyumu yakalayan bu çerçeve, sosyal sürdürülebilirlik alanında kendisine yeni hedefler koymak isteyen uygulayıcılar için yol gösterici niteliğindedir.

Gizem Güngör

Gizem Güngör