İklim değişikliği ile uluslararası düzeyde mücadelenin çerçevesini çizen Paris Anlaşması’nın etkileri, anlaşma kabul edildiği andan itibaren ekonominin her alanında hissedilmeye başlandı. Bu etkilerin en güncel ve önemli örneği G20 Finansal İstikrar Kurulu (FSB) tarafından oluşturulan İklim Değişikliği Bağlantılı Finansal Beyanlar Görev Gücü’nün (
TCDF) ortaya koyduğu öneriler oldu. Öneriler doğrultusunda ekonomideki tüm aktörlerin iklim değişikliği bağlantılı riskleri nasıl yönettiklerini, iklim değişikliğinden nasıl etkileneceklerini ve iklim değişikliğini nasıl etkileyeceklerini beyan etmesi bir norm haline geliyor. Bu, özetle şu demek: iklim değişikliğinin etkileri ışığında kurumların geleceğine ve finansal istikrarına odaklanan yeni bir bildirim süreci kapımızda ve biz de buna hazırlanmak durumundayız.
TCFD’nin önerileri nelerdir ve bu öneriler neleri değiştiriyor?
Paris Anlaşması dünyada düşük karbon ekonomisine geçişin en güçlü sinyali oldu. Anlaşmada yer alan, küresel sıcaklık ortalamasındaki artışın en çok 2oC derece ile sınırlandırılması hedefi ekonomideki tüm aktörlerin hızlı dönüşümünü gerektiriyor. Bu dönüşüm sağlanırken, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin ve bağlantılı risklerin yönetilmesi kritik önem taşıyor. TCFD önerileri bu doğrultuda bir çerçeve ve bazı değerlendirme araçları sunmakta. “Paris sonrası” olarak nitelendirebileceğimiz ve hâlihazırdaki işleyişin devamının artık mümkün olmadığı bu yeni süreçte iklim bağlantılı fiziksel (örnek: hidro-meteorolojik afetlerden kaynaklanabilecek zararlar) ve dönüşüm bağlantılı (örnek: düşük karbon ekonomisine geçiş bağlantılı mevzuatın yaratabileceği maliyet artışları) risklerin nasıl yönetildiğinin kamuya açık şekilde raporlanması ve rakamlara yansıtılması kaçınılmaz hale geliyor. TCFD önerileri ekonomideki her aktör ve sektör tarafından uygulanabilecek, farklı katmanlardan oluşan 4 temel boyutu ve eylemi içeriyor (Şekil 1).
Şekil 1. İklim Bağlantılı Finansal Beyanlar Görev Gücü önerileri özeti (TCFD, 2017)
TCDF, şirketlere, iklim bağlantılı risklerin ve düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinin kurum stratejilerinde, iş süreçlerinde, gelecek planlarında ve finansal durumlarında oluşturabileceği uzun ve kısa vadeli şoklar karşısındaki dayanıklılıklarını ve toparlanabilme kapasitelerini, farklı iklim senaryoları kapsamında (özellikle Paris Anlaşması hedefleri göz önüne alarak) test etmelerini ve sonuçlarını kamuoyuna beyan etmelerini öneriyor. Bu beyanların ilk aşamada hâlihazırdaki raporlama (CDP, GRI, sürdürülebilirlik ve entegre raporlama) süreçleri üzerinden yapılması tavsiye edilmekte. Nihai hedefse bu beyanların finansal raporlama süreçlerine tam entegrasyonu…
Öneriler dalga dalga yaygınlaşıyor
Nisan 2018 itibariyle küresel düzeyde faaliyet gösteren 250’yi aşkın kurum TCFD’nin önerilerini resmen destekliyor ve uygulayacağını taahhüt ediyor. Destekçiler arasında finans, yatırım, banka, sigorta şirketleri olduğu kadar hemen her sektörden şirketler de yer alıyor. Bu öneriler yalnızca gönüllü destekçiler nezdinde değil, G20 ve Avrupa Birliği gibi uluslararası yapılarda da karşılık buluyor. TCFD önerilerine G20 Hamburg İklim ve Enerji
Eylem Planı’nda ve Avrupa Komisyonu Sürdürülebilir Finans Üst Düzey Uzman Grubu’nun (HLEG) hazırladığı “Sürdürülebilir Avrupa Ekonomisinin Finansmanı” başlıklı yeni
raporunda referans verildiği görülüyor. Fransa gibi bazı G20 ülkelerinin şirketlere iklim stres testi yapma zorunluluğunu getiren yasal düzenlemeler yaptığı
biliniyor. Bu gibi örneklerin yanı sıra, Karbon Saydamlık Projesi (
CDP) ve Küresel Raporlama Girişimi (
GRI) gibi hâlihazırdaki sürdürülebilirlik raporlama süreçlerinin TCFD önerilerini dikkate alacak şekilde genişletildiği izleniyor.
Ne durumdayız? Nasıl hazırlanabiliriz?
CDP tarafından kamuoyu ile paylaşılan “Şirketler TCFD Önerilerine Hazır mı?” başlıklı raporda 51’i Türkiye’den olmak üzere toplam 14 ülkeden 1,681 şirketin iklim değişikliği ile bağlantılı risklere dair attıkları adımlar inceleniyor. Raporda incelenen şirketlerin %83’ü iklim bağlantılı fiziksel risklerin, %88’i ise düşük karbonlu ekonomiye geçiş bağlantılı risklerin farkında; ancak bu farkındalığın eyleme dönüşmesi noktasında yeterli ivme olmadığı görülüyor. Şirketler özellikle sürdürülebilirlik ve karbon ayakizi raporlaması çerçevesinde geçmiş ve şimdiki zamana odaklanırken; kurumların faaliyetlerinin, yatırımlarının ve yatırım planlarının iklim değişikliği üzerindeki etkisi ve iklim değişikliğinin bunlar üzerindeki etkileri detaylı şekilde analiz ve beyan edilmiyor. TCFD önerileri, bu bağlamda daha gelecek odaklı ve bilimsel veriler ışığında daha gerçekçi bir resim sunmak konusunda kurumları teşvik ediyor (Şekil 2). Kurumlar bu pratiğe ne kadar erken sahip çıkarsa riskleri azaltmak ve fırsatları yakalamak o denli mümkün olacak.
Şekil 2. TCFD önerileri ışığındaki yeni bakış açısı (Fransa Sürdürülebilir Yatırım Forumu, 2016)
Türkiye’de kurumların TCFD önerilerini hayata geçirebilmeleri için ilk aşamada yönetişim, strateji ve risk yönetimine dair kalitatif bilgileri sunmaları yeterli görülürken yakın gelecekte ilgili metriklerin belirlenmesi, risklerin sayısallaştırılması gerekecek. Bunu yapabilmek için de senaryo temelli iklim risk analizi, portföy iklim stres testi, riske maruz finansal değerlerin analizi, finansal olmayan anahtar performans göstergelerinin finansal bildirimlerle eşleştirilmesi gibi çalışmalar yürütülmesi gerekiyor. İklim bağlantılı riskleri en aza indirgemek ve düşük karbon ekonomisine geçişin getirdiği fırsatları değerlendirmek üzere kapasite geliştirilmesi, bunun için de bu alanda uzmanlık sahibi deneyimli kuruluşlarla işbirliği yapılması önem taşıyor.