Paylaşım TarihiŞubat 3, 2020
Covid-19’un ilk dalgasının ülkemizde etkilerinin yavaş yavaş azalmaya başladığı bu günlerde hepimizin konuştuğu konu, bir salgının sağlam ve kolay kolay sarsılmaz dediğimiz gündelik rutinimizi nasıl etkileyebildiği.
Gerçekten de salgının hepimize bir kez daha hatırlattığı kritik hususlardan birisi; çevresel, sosyal ve ekonomik dinamiklerin birbiriyle çok hassas bir denge ve etkileşim içinde olduğu. Herhangi bir alanda veya sektörde yaşanan dalgalanma, diğer alanları, sektörleri ve faaliyetleri olumlu veya olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bir canlı hayvan pazarındaki hijyen koşullarından ortaya çıkan küresel salgın, sağlık sektöründeki uygulamalardan günlük yaşam tercihlerimize kadar çok farklı alanlarda etkilerini gösterebiliyor. Salgının yarattığı yaşam tarzı değişiklikleri nedeniyle bazı sektörler durma noktasına gelirken bir kısmı da yeni düzene adapte olarak ilerlemeye çalışıyor. Böyle bir durumda sadece bir noktaya odaklanan çözüm yaklaşımlarının da işe yaramayacağı aşikâr. Sadece çevreyi, sadece ekonomiyi veya sadece toplumu gözeten kamu politikaları ve üretim stratejileri aslında hedeflenen pozitif etkiyi yaratmaktan ziyade, dengelerin bozularak eşitsizliklerin daha da kötüleşmesine yol açabilir.
Covid-19’un yaralarını sarmaya çalışırken dünya çapında kurgulanan finansman modellerinin de bu bütüncül yaklaşımı göz ettiği dikkat çekmekte. Özellikle sürdürülebilir finans olgusunun rolü ve anlamı, bu dönemde daha da fazla anlaşılmaya başlandı. Salgınla mücadele veya salgının etkilerini azaltmaya yönelik uygulamalarda sürdürülebilir finans mekanizmalarından faydalanılıyor.
Salgınla mücadelede sürdürülebilir finans açısından en fazla öne çıkan unsur, sosyal tahvillerin yükselen popülaritesi olmakta. Uluslararası finans kuruluşları ve kalkınma kuruluşlarının pandemiyle mücadeleye yönelik yarattığı finansman mekanizmaları arasında gittikçe daha fazla sosyal tahvillere başvurduğunu izliyoruz. Kalkınma kuruluşlarının Covid-19 odaklı yeni tahviller ihraç ederek sağlık sektörünü desteklemeye ve diğer sektörler için de salgının yarattığı etkileri azaltmaya yönelik kaynak yaratmayı hedeflediğini görebiliyoruz. Aslında temalı tahviller, olağanüstü olaylarla mücadele finansmanı için yeni bir model olarak düşünülmemeli. Özellikle sigorta ve reasürans şirketleri deprem, tufan gibi doğal afetlerle mücadele için uzun süredir afet tahvillerini kullanmakta. Bu uygulama günümüzde de güncelliğini koruyor: örneğin 2020 yılının ilk üç ayında afet tahvili ihraçları rekor seviyelere çıkarak 3,8 milyar ABD dolarına ulaştı. Ancak günümüzde gördüğümüz durum, sürdürülebilirlik temalı tahvillerin de artık salgınla mücadelede öne çıkan finansal mekanizmalar arasına girdiği.
Sosyal tahviller, pandeminin yarattığı zarar ve etkilerle mücadele için çok uygun bir finansman alternatifi sunuyor. Sosyal tahvillerin topluma ve tahvil temasında belirlenen “hedef topluluklara” fayda sağlayacak projelere gelir kullandırımı prensibi, salgınla mücadele, sağlık sektörü, altyapı ve uyum projelerinin hepsi için uygun şartları sağlıyor. Sosyal tahvillerle ilgili genel çekince ise etki yönetiminin takibi konusu olmakta. Yeşil tahvillerde daha somut tespit edilebilen ve belirlenebilen, numerik göstergelerle ölçülebilen etki alanları sosyal tahviller için aynı somutluğu sunamayabiliyor. İhraççılar ve yatırımcılar, bu noktada sosyal tahvillerin etkisinin ölçümü için daha nicel değerler üzerinden ilerlemek zorunda kalabiliyor. Bu belirsizlik şimdiye kadar özellikle kurumsal ihraççıların sosyal tahvil ihraç etmesinin önünde bir engel teşkil ediyordu. Ancak Covid-19’un getirdiği yüksek montanlı ve acil finansman ihtiyacı, bu endişelerin çözülmesini hızlandıran bir tetikleyici oldu. İsveçli tıbbi malzeme üreticisi Getinge şirketi, gelirlerini solunum cihazı üretimi kapasitesini artırmak için kullanacağı 1 milyar İsveç Kronu tutarında bir sosyal tahvil ihraç ederek sektöre öncü oldu. Bu tahvilin genel sosyal tahvillerden en büyük farkı, vade süresi. Sosyal (ve yeşil) tahviller, uzun vadeli etki yaratma prensibine odaklandıkları için tahvil vadeleri de bu etkinin uzun dönemde takip edilebilmesi için genelde daha uzun oluyor. Getinge’nin sosyal tahvili ise sadece 6 ay vadeli. Süre, alışılagelmiş sürdürülebilirlik temalı tahvil vadelerinden oldukça kısa olsa da, aslında tahvilin gelir kullandırım alanı ve ihtiyaç alanı düşünüldüğünde anlamlı bir süreyi kapsıyor. Bu bakış açısıyla, pandemi aslında bize sosyal/sürdürülebilir tahvillerin benimsenmiş kurallarının ihtiyaca göre farklı yorumlanmasının da mümkün olabildiğini gösteriyor.
Escarus olarak en son yayınladığımız, Covid-19’un sürdürülebilirlik perspektifiyle iş dünyasına olan etkisini incelediğimiz çalışmada ele aldığımız başlıklardan biri de salgın döneminde sürdürülebilir finansmanın rolü. Bu çalışmada daha ayrıntılı anlatıldığı üzere, sürdürülebilir finans araçları, misyonları sebebiyle sadece doğal afetlere yönelik olarak değil, bir pandemi gibi sağlık veya sosyal afetlere yönelik olarak da kullanılabilecek stratejik araçlar. Bu noktada, bu araçların sadece uluslararası kalkınma kuruluşları veya hükümetler gibi büyük oyuncular tarafından kullanılabileceği değil, özel sektör, yerel finans kuruluşları ve hatta girişimciler, toplum fonlaması gibi farklı paydaşlar tarafından bile kanalize edilebileceğini unutmamak gerekiyor. Kendini sürekli yenileyen ve geliştiren bir alanda, oyuncuların ve oyun kurallarının da bu hızla dinamik olarak gelişmesini beklemekteyiz.